Herkes hak ettiğini yaşar.
Hak ise sana verilenlerle sınırlıdır..
Hak verilmez alınır..
Nasıl yorumlarsanız yorumlayın, hangisine inanırsanız inanın, hepsi de doğru ve anlamlı sözler.
İnsanoğlu, kendince hak ettiği yaşam koşullarını, hem kendisine, hem ailesine, hem de çevresine hazırlamak, hazırlamaya çalışmak, doğru kararlar vermek için çabalar, çabalamalıdır…
Doğruyu, sadece kendi düşünceleri olarak gören, ekip ve teşkilat olarak peşinden koşanların, onunla birlikte üretken olması beklenenlerin fikirlerine, düşüncelerine, inançlarına itimat etmemesi, hatta düşüncelerini ifade etmelerine bile imkan sunmamaları nelere sebep oluyor hiç düşündünüz mü?
Kendilerine yılların verdiğini sandığı tecrübe(!) ile yaptıkları, yapmadıkları, ya da yapamadıkları yeniliklerin, topluma ne kadar fayda ya da zarar verdiğini hep gördük, görüyoruz, göreceğiz de…
Yöneticinin, burada vebal altında olduğunu hatırlatalım…
Veremediği kararlar, ya da verdiği yanlış kararlar tüm toplumun mali kaynaklarını, yaşam kaynaklarını, zamanlarını çalıp götürüyor, bunu da unutmayalım…
Seçimler!
Yerel seçimlere, aslında “yerel” demek içimden gelmiyor artık.
Çünkü genel siyaseti de yerele çevirdiler…
Cumhuriyet’imizin 100. Yılında ülkemizin tüm kamu hizmetlerini yönetecek olan kadroların belirleneceği seçimler, çok daha fazla önemsenmeli.
Örneklerini, “neden”lerini, “niçin”lerini, “nasıl”larını, 2019 seçimleriyle belirlenen Ankara-İstanbul Büyükşehir Belediye meclislerinde görüyoruz…
Artık 4-5 yıllık kalkınma planlarıyla ülkemizin geleceğinin planlanma dönemleri de geride kaldı.
Her yıl farklı farklı programlar(!) açıklanıp, değiştirilip(!), dönüştürülüyor(!).
Gelecekteki resimde nerede ve nasıl yer alacağınızı belirlemek, geleceğe dair hayaller kurmayı çağrıştırıyor.
Vizyon kendimizi gelecekte gördüğümüz yer, hayal ise gelecekte kendimizi orada görmesek, orada olma olasılığımız olmasa da olmak istediğimiz yer, mutluluk ışığı demektir ki bu kadar da hak hepimize mübahtır sanırım…
Bize düşen, kendisi, ailesi, çevresi, şehri ve ülkesi için hayalleri olan, hayallerin ötesinde bunları gerçekleştirebilme cüreti, cesareti, aklı olan, kendi değerleriyle birlikte, bulunacağı mevki, makam ve koltuklara değer katacak insanları bulabilmek..
Bir şekilde elde ettiği mevki, makam ve koltuktan güç kudret alarak, kendine değer katan, katmaya çalışanları aramızdan ayıklamak da ayrı bir toplumsal sanat olsa gerek…
Vizyonerler bulmalıyız…
Kocaeli’nin ekonomik, demokrafik, sanayi, bilim, doğa ve coğrafi zenginlikleri buluşturan özelliği, aslında şehrimiz için çok önemli bir şans, ama değerlendirebilirsek..
Şehrimize ilgili, farkındalık sahibi çoğu insan, söylemek istediği ama söyleyemediklerini, tabiri caiz ise eteklerindeki taşları bir dökebilseler..
Mevcutların ne kadar yeterli ya da yetersiz olduklarını sıkça söylemek yerine, aslında ne olması gerektiği konusunda da çözümler öne sürebilseler..
Adayların önlerine “yüksek basamaklar” hazırlasalar ve “hadi bakalım bunları gerçekleştirecek babayiğit arıyoruz” diyerek çıtaları yükseltebilseler..
Farklı şeyler söylermiş gibi yapmaya ne gerek var..
Necip Fazıl Kısakürek, bugünlere ve yarınlara seslenerek, yıllar önce özetlemiş aslında.
Siz hiç bir sarrafın bağırdığını duydunuz mu?
Kıymetli malı olanlar bağırmaz.
Domatesçi, biberci bağırır da kuyumcu bağırmaz.
Eskici bağırır ama antikacı bağırmaz.
İnsan bağırırken düşünemez.
Düşünemeyenler ise hep kavga içindedir.
Popçular, folkçular boğazlarını patlatana kadar bağırıp duruyor.
Ama Dede Efendi’yi okuyanlar bağırmıyor.
İnsanin kazandığı paradan değil, paranın kazandığı insandan korkulur.
**
Hayat, tüm canlılar için, hatta cansız varlıklar için bile alternatif bir varoluştur halbuki.
Kendi tercihleri olmasa da…
Kimin canlı kimin cansız, kimin insan kimin hayvan, kimin de bitki olacağına, nerede, hangi yaşam koşullarında var olacağına yaradan karar verir, o tercihleri, alternatifleri sadece ve sadece yaradan değerlendirir…
İnsan ve Yöneten
Ama eğer alternatifler arasında bizlere “insan” olmak kısmet olmuşsa, seçilmişliğimizi hiçbir zaman unutmadan, insanlığa layık bir şekilde yaşamak, hizmet etmek, hizmet üretebilecek alternatifleri aramak, oluşturmak da bizlere düşüyor.
Bugün, insanların, sosyal hayatın, toplumların ihtiyaçlarının “tespit ve tedavi” hizmetlerini yerine getirmekle yükümlü olan, yine bizlerin tercihleri ve alternatifleri arasından seçerek görevlendirdiğimiz yöneticilerimiz hakkında düşüncelerimi yinelemek istedim.
Amacım asla birilerini yadırgamak, yargılamak, onların yönetim alternatiflerini de sorgulamak değil.
Çünkü tarzlarının, onların alternatifi olduğunu biliyor ve saygı duyuyorum…
Asıl sorulması, sorgulanması gerekenin, yapılan tercihler değil, “ yeni alternatifler” gelişmesine, geliştirilmesine imkanlar sunuluyor mu, sunulmuyor mu onların hatırlatılması gerektiğine inanıyorum.
Bir yerden bir yere giderken, karşımıza engeller çıktığında, alternatif bir yol güzergahı belirleriz ve ona göre yolumuza devam ederiz. Veya daha kolay, rahat, konforlu bir yol biliyorsak o yolları tercih ederiz.
Elli iki yıldır Değirmendere’liyim. Burada doğdum, burada eğitimime başladım, on dört yaşından itibaren de yatılı okul, meslek sahibi olmak, mezuniyet, devletimizin görevlendirmekte tercih ettiği farklı illerde, ilçelerde görev yapmak üzere atamalarım sebebiyle gezdim, gördüm, yaşadım, sevindim, üzüldüm…
Bu güzel ülkemizin sahil şehirleri başta olmak üzere, gezi amaçlı da olsa İç Anadolu, Ege, Akdeniz, Karadeniz bölgelerinde de farklı şehirleri gezdim, gördüm, yaşadım…
Kocaeli’nde elli iki yıldır hala göremediğimi bu bölgelerin çoğunda gördüm…
Güzel ülkemizin birbirinden güzel şehirlerinin yolları tek güzergahlarda değil, alternatif yollarla, hatta çok daha geniş, konforlu, modern bir hal alıyorken, Kocaeli neden hala bu mağduriyeti yaşıyor, yaşatılıyor anlamak mümkün değil mesela!
Neden hala alternatifsizliklerle yaşamak zorunda bırakılıyoruz?
Örneğin Osman Gazi Köprüsü büyük hayaller, vaatlerle ortaya atıldı, yapıldı, hizmete açıldı.
Parası olan, acelesi olan, İstanbul ve Avrupa Kıtasından gelen insanlar alternatifli bir yola kavuştular…
Ama bizim için, orta direk ve gelir durumu düşük olanlar içim yine değişen pek yok!
Neden? Çünkü inanılmaz pahalı..!
Kocaeli çok göç alan bir şehir. Ama fiziki çalışan, öğrenci ağırlıklı..
Beyin göçünü ise tersine işleten bir şehir. Almıyoruz, hep dışarıya gönderiyoruz.
Bu seçenek de, gidenlerin bir alternatifi aslında…
Gönderenlerin de…
Peki, acaba biz alternatifsizlik tavrını hak ediyor muyuz? Etmiyor muyuz?
“Oyun içinde oyun” izliyoruz…
Kimse unutmasın ki! Yaşam, hepimiz için zaten bir oyun...
Önemli olan kendimizle, bu oyunlara alternatifsizlik olabilecek yeni oyunlar da oynayabilmek…
**
Nerden bu konular aklına geldi şimdi derseniz.
Kocaeli Büyükşehir Belediyesinin açıkladığı yeni projesinden(!)..
Eskinin “Perşembe Pazarı”, yeninin “Milli İrade Meydanı” yeni şekline kavuşacakmış…!
Başka şehirler; delik deşik “tüneller”, demir ağlar “metrolar”, yeni yeni “sosyal ve kültürel alanlar”, alternatif “yollar” ile farklılaşırken, biz aynılaşmaya, eskileri yenilemeye devam…
İyi ki “Akçaray” var.
Neyse!
On yıl önce de benzer duygularımı paylaşmışım.
Değişen bir şeyin olmadığını görmek gerçekten ne acı…
***
2022 yılının ülkemize, vatandaşlarımıza, insanlarımıza, bol alternatifli, sağlıklı, huzurlu, mutlu, bereketli yıllar dilerim…