Ben gerekliliği gördüm, yolunu kaybetmişti...
Ve sözlerimin titriyordu vurguları...
Hayat, aynı senaryo içinde tekrar ederken kendini, bir yetişme telaşıyla tüketiliyordu ömür... Yine de yürünüyordu... Yürünüyordu ama geç kalmaktan korkuyordu herkes...
*
Alim çocuğu değilim ben. Alimlerin içinde büyüyüp, onlardan terbiye alan şanslı bir fert değildim. Benim için bu dünyadaki en büyük şans, namaz kılan bir annemin olmasıydı. Herkesten farklı bir hayatım olmadı yani... Ben de sistemin büyüttüğü gençlerden biriydim, sistemin dayattığı düsturla büyüyen bir genç... Bütün birikimim mesleğime olan tutkumdu. Ve sanıyorum ki meyvesini veriyor.
Gayet sosyal, gayet başarılı ve gayet gözde bir hayatım da vardı...
Hayatın içinde ama hayattan bi'haber yaşanılan ve gerçek fıtri amacın keşfedilemediği bir hayat..
Ve sonra anladım ki "Amelsiz sözün hiç bir değeri yoktu."
Kimse bana zorla namaz kıl demedi,
kimse zorla tesettüre gir demedi.
Bir din hocasının peşine de takılmadım.
Ya da bir politikacının...
Rabb'im kapıyı araladı, ben de o kapıya koştum...
Şimdi bir amaç var, cümlelerimin vurgusunu titreten... Bir mükellefiyet, bir farz var; Tebliğ! Hala kendimden bahsediyorum ki; benim gibi olanlara ulaşabileyim diye... Sesimi duyurayım diye...
Bu bir dayatma değil.
Dileyen okur, dilemeyen okumaz.
Dileyen duyar ve kalbine işler, dilemeyen duysa da kaçar gider.
Zaten İslam dayatmaya karşıdır!
İslam; bir taraftan durumu tedavi ederken, diğer yandan da yeni yeni pırıltılar gösterir.
İslam; bir taraftan meşakkatli ve zahmetli farzlar koyarken, diğer taraftan o meşakkatleri kolaylaştıran, o acıları gideren, insanın kısacık görüşünün anlayamayacağı hayırlar ve hikmetler gerçekleştirir.
İnsanın nefsini meşakkatler ve zahmeyler kaplarken, çevreyi şiddet sararken, bu pencerelerden tatlı tatlı yeller eser.
O tatlı rüzgar derin derin eserken, işte o zaman insan nefsinde meşakkatler kolaylaşır.
Ümit kapıları açılır.
İşte İslam, fıtratı bu şekilde terbiye eder.
Kulu, Allah'a itaati alıştırarak, ümit kanatlarını gererek terbiye eder.
Böylece insan hayır olan yolda her şeyini dağıtır.
Bizzat zorlanarak değil, gönüllü olarak yücelir.
Şimdi ellerimde pahası olmayan bir nimet var; Hidayet!
Ben ne yaparsam yapayım, ne kadar yol katedersem edeyim Allah yolunda; bu nimetin karşılığını verememekten korkarım... Bu nimetin karşılığında şükrümü eda edememekten korkarım...
Dedim ya parıl parıl parlıyor...
Ve sizlere yansıyor bu parıltı...
Ben, Sen'im kardeşim!
Benim bütün seslenişlerim, benim gibi amacını bulamayan insanoğlunadır.