Bilmiyorum!!!

Çetin Çıldır'ın Köşe Yazısı

Abone Ol

Bir fikrin oluşması için birinci ihtiyaç bilgidir. Ancak bilgi de tek başına yeterli değildir. Bu bilgiyi analiz edebilecek yeterlilikte ve yetenekte insana da ihtiyaç duyulur. Bir proje değerlendirilirken ikinci bilinmesi gereken ise mükemmel bir projenin olamayacağı gerçeğidir. İşte tam da bu nedenle bir proje ortaya çıktığında swot analizi yapılır. Projenin artıları, eksileri, fırsatları ve tehditleri ortaya konulur. En iyi projenin eksileri ve tehditleri olacağı gibi, en kötü projenin de artıları ve fırsatları olabilir. Sağlıklı bilgilere dayanan bu analizler sonucunda da projenin hayata geçip geçmeyeceğine karar verilir. Olayın finansal, stratejik, dış politika ve iç politika açısından da değerlendirmeleri yapılır ve süreç tamamlanır. Sosyal medyada nerede üretildiği belli olmayan bilgi ve kalıp paylaşımların peşine takılarak oluşan fikirlerle bir projenin değerlendirilmesi bir yöntem değildir. Dahası projeyi üreten bizim tarafsa mükemmeldir, karşı tarafsa zaten kötü projedir önyargısı ile bakmanın kimseye bir faydası olmaz. Bu paylaşımların görüntü kirliliği dışında bir etkisi de zaten bulunmamaktadır. Bu veriler ışığındaki gündemdeki Kanal İstanbul projesini değerlendirdiğimde varlığım ilk nokta:

BİLMİYORUM >>

Henüz tüm açılardan ortaya konulan bir bilgiye sahip değiliz ve daha da önemlisi ben bu bilgileri değerlendirerek analiz yapabilecek yeterliliğe sahip değilim. Sanırım benim dışımda herkes hem bu bilgilere, hem de yorumlayabilecek yeterliliğe sahip. Devleti yöneten ve muhalefet edenlere de önerim bu arkadaşları takip ederek analizlerini yapmalarıdır!!!

Gelelim ikinci gündemimiz yerli araba meselesine. Son dönemlerde alıştığımız meşhur saflar bu konuda da yerinde duruyor. Ancak şaşırtan çıkış Sn. Ekrem İmamoğlu ve Sn. Mahsur Yavaş’tan geldi. Gerçi iki belediye başkanının destek vermesi cephede bir gedik açmadı ama önemli. Gelelim sosyal medyadaki yerli otomobil eleştirilerine. Gördüğüm en komik eleştiri tasarımının İtalya’da yapılmış olması. Bu işin peşine takılan arkadaşlara tavsiyem biraz dünyadaki sanayinin gittiği yolu incelemeleri. Global ölçekte markaların çoğunun üretim yaptığı bir fabrikası bile yok. Fason olarak dünyanın birçok ülkesinde üretim yapıyorlar.

Ayrıca yıllardır beyin göçü deyip duruyoruz, bu konuda en iyi olan beyinleri kullanmanın ne sakıncası olabilir. Mesele fikri ve sınai haklarının kime ait olduğudur. Bugün Türkiye otomobil yan sanayi konusunda dünyanın en önemli ülkelerinden biridir ve kendine ait bir markası yoktur. Bir Alman, Koreli, Fransız veya Japon otomobilinin parçalarının nerede üretildiğini veya tasarımının nerede yapıldığı merak eder mi? Bu anlayışı sanırım müzede sergilemeliyiz.

Termik santrale karşısınız, Hidro Elektrik santrallere de, Nükleer zaten olmamalı, Rüzgar Enerjisi de doğaya zarar veriyor da güneş enerjisinden elde edilenle telefonlarınızı bile şarj edemezsiniz farkında mısınız? Sadece bir gün seçip neye karşı olduğunuz yerine ne istediğinizi paylaşsanız da biz de anlamayı denesek. Paylaşımlarınızda mümkünse somut projeler olsun hümanist hayalleriniz yerine.

SON SÖZ:

Öncelikle belirtmeliyim ki yerli otomobil konusunu tarafsız olarak yorumlamam mümkün değildir. Aleyhte yapılan her yorum bana Devrim otomobiline yapılanları hatırlatıyor. Biz Nuri Killigil’in, Nuri Demirağ’ın, Vecihi Hürkuşun, devrim otomobilinin hikayeleri ile büyüyen bir nesiliz. Bu nedenle biz İHA ve SİHA’lara , AKINCI insansız hava aracına, Hisar’a Siper’e, MİLGEM Milli Gemi Sanayisine, Aselsan’a, Roketsan’a Tubitak, SAGE ve diğerlerine yerli otoya  baktığımızda bu duyguları yaşamayanlarla aynı açıdan bakamayız. Biz kurtuluş savaşında cepheye silah taşırken, ıslanmasın diye çocuğunun üzerindeki örtüyü silahların üzerine seren anamızın gözünden bakmaya çalışıyoruz. Bu nedenle bu gelişmelere saldıranlara sempati ile bakamıyoruz. Siyasi iktidarın ekonomi politikalarını, hukuka yaklaşımını, milli eğitim politikalarını ve dahi bunların dışındaki tüm politikalarını eleştirin saygı duyarız. Önerim BUNLARDAN UZAK DURUN!!!