Bitmez Tükenmez Oyunlar…

Mustafa Kalabalık'ın Köşe Yazısı

Abone Ol

Siyasetimize ait bilgi dağarcığımızda, sıkça kullanılan yaygın bir atasözümüz vardır..

‘Osmanlı’da ayak oyunları bitmez’ derler. Aslında bu sözü gündelik yaşamımızda, birçok alengirli işlerle karşılaştığımızda da hep kullanırız..

Osmanlı’yı imparatorluk yapan en büyük gücü ve en önemli özeliklerinden birisi, savaşlarda karşısına çıkan rakiplerini dize getirebilmek için veya ekarte etmek için çeşitli savaş taktiklerine, oyunlarına başvurmalarıydı..

Hatta taht kavgalarında bile görülen, kardeşi kardeşe kırdıran, baba ile oğlu birbirine düşüren,  birbirlerini tahttan uzaklaştırmak için çeşitli hileler, dalavereler, entrika ve asılsız ithamlarla kurulan kumpaslar, Osmanlı’nın geleneksel oyunları arasındaydı..

Cumhuriyet kuruldu da bu oyunlar bitti mi? Bittiğini söyleyebilmek mümkün mü?

Adı “taht” olmasa da, “Padişahlık” değil de “Cumhurbaşkanlığı” adını kullansak da..

“Meclis-i Ayan, Meclis-i Mebusan” değil de “TBMM” adını kullansak da, bu oyunlar bitmedi, bitmiyor..

Bitecek mi bilinmiyor!  

Eh işte, adettendir deyip kurumsallaştırılmış(!) bir oyun yazıcıları ile uygulayıcıları, isimleri farklı olsa da bu senaryoları hep sahneye taşıdılar bugüne kadar..

…..

Geçmişte, “AK Parti’yle veriliyormuş gibi yapılan kavgalar, iktidar kavgasıymış gibi gösterilen mücadeleler, aslında milli irade, demokrasi, ‘cumhur’un etkisinin giderek artması, güçlenmesi sonucunda “muktedirliklerini kaybetmeme savaşı” olarak görülmeli” demiştik..!

 Ya şimdi yaşananlara ne demeli!

 Şimdi de geçmişin mağdurları, mevcudun mağrurları olarak “muktedirliklerini kaybetmeme savaşı” vermiyorlar mı?    

…..

Amacı dışında atılan her adım, yetkisizlik ve gayri meşruluk içerir.

“Haddi ve hadsizliği akıllara getirir” demiştik..!

Şarkı sözünü yazan ve besteleyen mi? Şarkıyı söyleyen mi?

Şarkı söyleyen, sahnede istediği gibi sözleri değiştirebilir mi?

Herkes kendi işine bakmazsa ve yetkisizliğini, sınırlarını ve haddini bilmezse, elbet o sahnede de yer bulamazsın.

Ya da kendin çalar, kendin söylersin..!  

Hz.Mevlana'ya sormuşlar; “o kadar ‘yazar’sın, o kadar ‘okur’sun, ne bilirsin?”.

Hz.Mevlana’da; ‘haddimi bilirim’ demiş.

“Yargının da, savunma tarafı dahil olmak üzere artık “millet adına” sığınarak denetlenemez hüviyetinden çıkarılması, hesap verebilir konuma getirilmesi ve yargının kuvvetler üzeriymiş gibi tavırlarından vazgeçirtilerek, asıl olması gereken hizasına bir an önce çekilmesi sağlanmalı”,

Yoksa bu oyunlar bitmez de, azalmaz da demiştik..!

Bakıyoruz ki, oyun üzerine oyun kurmalar devam ediyor, bitmez tükenmez bir “hırs”, “dolaplar”, “dümenler”, toplumun aynı temennilerini sürdürüyor…

Lafın Gediği;

‘Hırsa kapılmış kişinin gönlü dertle dolu olur; elinden geldikçe hırs etrafında dolaşma.

İstediği çok olanın çektiği zahmet de çok olur; çalış, giyin ve hırsa kapılma!

Aklı başında olan, eline geçiremeyip, kızarak muzdarip olacağı şeye göz dikmez! 

Kötü düşünceleri gönlünde tutma! Kötü düşünceli olan iş vaktinde korkak olur.’