Uzun süreli bir yerde kaldığımızda, aynı işyerinde uzun yıllar çalıştığımızda, ya da aynı fikri hiç değiştirmeden sürdürdüğümüzde kullanılan “demir atmak” sözü, sadece siz istediğiniz sürece orada kalır ve geçerlidir..
Ne zamanki bulunduğunuz yerden, işten ve köhnemiş düşüncelerden sıkılırsınız!
Size ve çevrenize yarardan ziyade zarar verdiğinizi,
Zarar verenlere de güç verdiğinizi hissedersiniz..!
İşte o zaman elinizi ve kalbinizi vicdanınıza götürür, bir kez daha yeniden demir atacak mevkiler ararsınız…
Nasıl ki, balıkçı teknesi nimet peşinde koşarken değişik bölgelerde, sınırlarda, yerlerde ağ atıyorsa, demir attığı yerde balık ve nimet akını durduğunda da yerini değiştirip başka koylar, kıyılar peşinde koşuyorsa, insan yaşamında da kendi nimetleri, hedefleri ve doğruları peşinde arayışlarını sürdürmeye de devam eder, edecektir de…
Düşünün! Herhangi bir konuda uzmanlığı bulunan bir bilim insanı, uzmanlığı ile ilgili araştırmalarını, incelemelerini, gelen ve getirilen yenilikleri takip ederek, topluma ve insanlığa, iş dünyasına, teknolojiye katkılar sağlayacak, daha ileri düzeylere gelinmesine olanak sağlayacak projeler peşinde koşmaz mı!
Bu hedefindeki projelere olanak sağlayan, erişme imkanları yolunda destek beklemez mi!
Eğer beklediği bu destek, güvendiği kişi, kurum ve örgütler tarafından verilmezse, görülmezse, görülmek istemezse, ne yapması beklenmelidir?
Ya kendi uzmanlık alanı, inançları ve hedeflerine doğru ilerlemek üzere “demir alacak” ve başka limanlar arayışına yönelecek, ya da attığı demirle birlikte kendisine lütfedilen(!) şekilde bir yaşam sürmeye, hedeflerinin değiştirilmesine müsaade edecek…
Düşünün ki bir “profesyonel lisanslı futbolcu” var ve yaşı çok genç..
Her spor severin gönlündeki gibi onunda gönlünde tuttuğu bir takım var ve belki de o takıma gönülden hizmet etmek, futbol oynamak, fayda yaratmak için çaba sarf ediyor…
Ancak maalesef ki, o kulübün teknik ekibi başta olmak üzere, yöneticileri bu çabayı görmüyor, göremiyor, görmek istemiyor…
Yetkili ve sorumlu olanların görmediğini, taraftarların görmesini beklemeyiz.
O halde “profesyonel lisanslı futbolcu”; “demir attığı”, gönül verdiği takımında daha ne kadar formsuz, kendini geliştiremez, yetiştiremez ve fayda veremez durumda kalabilir, ya da kalmalıdır ki!
Elbette ki herkesin kendine ait bir hayatı var.
Kendine ait hedefleri, beklentileri..
Kendine ait ümitleri, sevgileri..
Geleceğine dair planları var…
Zaman su gibi akıp gidiyor..
Ya “birinci elden” yaşayacak, kendine çizdiğin hedeflerine doğru önünde engel olarak duranları, seni görmeyen, görmek istemeyenleri sende görmeyecek, acı da çeksen “demir attığın” yerden kalkıp gideceksin!
Ya da “ikinci elden yaşamak” gibi bir seçeneği kabullenip, kendi kaderini kendin çizeceksin(!)…
Ya ‘nehir kenarında oturup, akan suyu takip edeceksin’..
Ya da o nehrin akışına doğru sende kendi yönünü yeniden şekillendireceksin…!
Ya sevmeye, sevilmeye devam edeceksin..
Ya da sana gösterilmeyen merhametsizliği, hoşgörüsüzlüğü sende göstereceksin…!
Ne derler; “tebdili mekanda ferahlık vardır”…
O halde hepimiz attığımız demire takılıp kalmak yerine, o demirin alınıp başka limanlarda, başka ümitlerde, heyecanlarda kendimizi aramaya devam edeceğiz..
Gördünüz mü!
Tercihlerinize göre karar yine sizin!
Ama asla başkalarının değil…!