Daha önce “Hekim Düşmanlığı Bilim Düşmanlığıdır” başlıklı yazımda, ülkemizde doktorlara karşı giderek artan kin ve nefret söylemlerinden kaygıyla bahsetmiştim. Bir de bu mevzunun “maaş” kısmı var tabii. “Hekimler çok kazanıyor!”
Gerçi Cem Yılmaz’ı izleyip ne gülmüştük, 2007 CMYLMZ gösterisinde… Hani şu Türkiye’de insanların kazançlarını hesaplamaya bayıldığımızı anlattığı bölümde… “Belli bir tanınmışlıktan sonra eroin kaçakçısı muamelesi görmek bizim milletin şanından, götürdü parayı derler hemen” diyordu ünlü komedyen, “İzleyici olarak salona oturanlar önce bilet parasıyla koltuk sayısını çarpıp hâsılatı hesaplıyorlar, suratlarından anlıyorum.” Hakikaten milletçe pek mi meraklıyız başkalarının gelirleri üzerinden hesap kitap yapmaya deyip gülüvermiştik.
Ama ne yazık ki bizim konumuz gülüp geçilemeyecek hatta neredeyse “tehlikeli” sayılabilecek bir boyutta ciddi… Hekimlerin kazancı herkesin ağzında sakız olmuş, onların “çok” kazandığından herkes emin ve rahatsız. İlgili ilgisiz herkesin konuya dair fikri var ve elbette bilgisi de olmadan…
Hekimler görevi başında öldürülüyor, şiddet görüyor, hukuki dayatmalar neredeyse işlerini bırakmayı gerektirecek derecede ağır, çalışma şartları çok riskli ve zor, ne mesleklerini icra edebilmek için eğitimlerine harcadıkları yıllar ne de diploma sahibi olduktan sonra ödedikleri bedeller öyle matematik bilgisiyle hesaplanabilir türden değil.
Vatandaş devlet yetkililerinden şunu duymuş televizyonlarda: “Kamuda çalışan hekim maaşlarına zam yaptık en az şu kadar olacak.” İşte bütün bildiği bu. Şimdi diyebiliyor ki “Yahu parayı da kaptınız, daha ne istiyorsunuz, hadi çabuk bakın bizim hastamıza!” Yoksa döverler haa…
Derken bir muhalefet siyasetçisi kürsüde sözüne “Kamudaki personelin duyduğu rahatsızlıkları ortadan kaldıracağız.” vaadiyle başlayarak devam ettirdi konuşmasını: “Kamudaki mühendis 18-20 bin lira maaş alırken aynı süre görev yapmış doktor 45 bin lira alıyor. Aynı yaş, aynı eğitim, aynı çaba, aynı prestijli meslekler ama birileri çok başka birileri çok başka bir yerlerde oluyor.”
Evet aynen böyle söyledi. Bir meslek grubunun hakkını savunmak için başka bir meslek grubunu hedef göstermek ne büyük bir yanlıştır. Üstelik bunu yapan kendi halinde bir vatandaş değil, ülkeyi yönetmeye aday bir siyasi partinin temsilcisi. Yeterince gergin olan ortamı kızıştırmaktan başka neye hizmet eder bu söylemler?
Kendisi bir Eczacı olan siyasetçi, gelen haklı tepkiler üzerine içtenlikle özür dilemeyi ihmal etmedi, tamam. Ama söz bu… Kameraların önünde bangır bangır söylendi. Benim de sosyal medyada tepki gösterdiğim bu konuşmaya “Ohhh iyi demiş!” diyen çok elbette. “Bu doktorlar da kendini ne sanıyor yahu! Mühendis doktordan kıymetsiz mi?”
Değil güzel kardeşim, kimse kimseden üstün de değil, kıymetli de. Herkes işini yapıyor, herkes iyi yaşamayı hak ediyor. Kaldı ki kamu mühendislerinin maaşı artırılmasın demiyor kimse, en çok doktorlar kazansın da demiyor. Emeklerin, ödenen bedellerin ve alınan risklerin karşılığı adil hesaplansın ve herhangi bir meslek grubunun aylık kazancı dillerde sakız olmasın istiyoruz hepsi bu.
Diğer yandan bu tarz konuşmalar sadece yanlış üslup olmakla kalmayıp aynı zamanda mesnetsizdir. Mühendisle doktor için nasıl aynı eğitim diyebilirsiniz? Mesele üniversite sınavında alınan puan ve tercih meselesi değil ki! Belki ülke birincisiydiniz ama tıbbı değil de mühendisliği seçtiniz, eyvallah. Ama mesele başka. Arz-talep, toplumsal ihtiyaç gibi gerçekliklerle birlikte, (ülkedeki mühendis ihtiyacı-mühendis sayısı, ülkedeki doktor ihtiyacı-doktor sayısı…) ne eğitim yılı aynı ne diploma. Bir mühendis 4 yılda diplomasını alıp istediği yerde çalışmaya başlayabilirken bir hekimin 6 yıl okuması da yetmiyor. Zira “mecburi hizmeti” var. 2 yıl boyunca devletin onu gönderdiği bir yerde çalışmak zorunda. Yani mühendislik 4, hekimlik 8 yıl gerektiriyor. Aynı şey mi?
Gece-gündüz, nöbet, icap, bayram, yılbaşı, resmi tatil… Çalış doktor çalış. Çünkü senin mesleğin kesintisiz olmak zorunda. 365 gün 7/24 devam eden bir hizmet ihtiyacının giderilmesi için hekimlerin nöbet zorunluluğu bir insanın yaşam kalitesini ne kadar düşüren bir şey. Ayrıca olağanüstü haller…Acili, pandemisi, depremi…Yükün daha büyüğü kimin omuzlarında? Hekimlerin malpraktis yasasından haberimiz var mı? İşlerini yaparken aldıkları sorumluluklar? Mesleklerini icra ederken kendilerini riske atma olasılıkları? Ve tüm bunlar sadece hekimlerin değil komple sağlık camiasının omzundaki korkunç yükler…
Söylemlerin mesnetsizliğine bir diğer örnek ise kamudaki hekimlerin kazanç durumunun hiç de öyle tablolaştırıldığı gibi olmaması. Ne acı ki bazen çarşaf çarşaf hekim bordrosu görüyorum ekranlarda, “Vallahi bu ay yatan para bu kadar hesabıma, öyle söylediğiniz gibi değil rakamlar.” demeye getirmiş bazı doktorlarımız … Ne münasebet yahu! Bu ülkede bir meslek grubu, diğerlerinin kendisine duyduğu haksız öfkeye karşı aylık kazancını belgeleyerek ortam yatıştırmaya çalışıyor. Bu ayıp bize yetsin artık! Yetsin!