İlk olarak şunu belirtmeliyim ki film İslam tarihine olan merakım ve araştırma arzumu bir hayli arttırdı,
Bazen en iyi bildiğimizi sandığımız doğruları ‘Acaba mı’ diye sorgulama gereği hissettirdi,
Bakış açıma yeni yeni pencereler ekledi, hani o malum gözlük var ya, onu bir kenara bıraktırdı,
Birçok sahnesiyle içten gelen bir ‘İyi ki’ dedirtti.
Filmle birlikte birçok senaryo ortaya atıldı.
Hz. Muhammed’i anlatan filmlerin çekim hikayeleri, yarım kalmışlıkları kaleme alındı.
E tabi en iyi yaptığımız şeylerden biri de eleştirmek.
Birçok kişi bundan da geri kalmayarak deyim yerindeyse filmi yerden yere vurdu.
Açık söylemem gerekirse filmi tüm eleştirilere kulaklarımı tıkayarak izledim ve izledikten sonra bazı din adamlarının, filmde Muhammed Peygamber‘in yüzünün gösterilmemesinin yetmeyeceğini, Peygamber’e ait herhangi bir fiziksel görüntü ya da sesin de kullanılmaması gerektiği eleştirisine katıldım.
Din adamı değilim elbette. Uzmanı olmadığım bir konuda ise yorum yapmak yerine susmayı tercih ederim ancak Muhammed Peygamber’i canlandıran kişinin daha sonra kötü bir insan rolünde yer alma olasılığını da atlamamak gerektiğine inanıyorum.
Gelelim filme…
Mustafa Akkad‘ın 1977 yapımı, Anthony Queen‘in de rol aldığı ‘Çağrı‘ filminden sonraki bu en büyük bütçeli Muhammed Peygamber filmi.
Film bir üçlemenin ilk ayağı ve Muhammed Peygamber’in hayatının çocukluk evresini, geleceği İncil’de müjdelenen, küçücük yaşında Emin sıfatı ile anılan ve tüm yaşamı doğum sancısı kadar acılı ve zorlu geçen son Peygamberi anlatıyor.
Sırf bu yüzden bile kıymet vermemiz gerekirken biz en kolay olanı seçip, izleyenleri bir kenara bırakıyorum; bir de izlemeden eleştiriyoruz.
Herkese filmi izlemesini tereddütsüz tavsiye ederken, heyecanını kaçırmadan sizlerle beni derinden etkileyen birkaç sahneyi paylaşmak istiyorum izninizle.
Önemle üzerinde durulması gereken konu filmin birçok sahnesinde vurgu yapılan, İslam’ın paylaşma ve hoşgörü dini olduğu gerçeği…
Başta da söyledim ya…
Birçok kez içimden kocaman ‘İyi ki’ dedirtti bu film bana. ‘İYİ Kİ’
Gözlerim dolu, yüreğim buruk ve içim titreyerek izledim Hz. Muhammed’in mucizelerini.
Bugün tercih yapmak zorunda olmadığım kolay bir hayatı yaşamanın sızısını hissettim içimde.
Şanslı mı şanssız mı olduğuma karar veremedim bir türlü.
Ve kötüyle iyinin imtihanı…
Hani Fil Suresi’nde diyor ya:
Görmedin mi Rabbin ne yaptı fil sahiplerine!
Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?
Üzerlerine sürü sürü kuşlar saldı.
Onlara balçıktan pişirilmiş sert taşlar atıyorlardı.
Derken onları, yenilmiş ekin yaprağı gibi kılıverdi.
İçime işleyen o kadar çok yanı var ki bu filmin. Ama dedim ya gidip görün istiyorum. O yüzden merakı dorukta bırakıp daha fazla detay paylaşmıyorum.
Son olarak şunu da belirtmek istiyorum. ‘Çağrı’dan sonra gönül rahatlığıyla Hazreti Muhammed hakkında başka filmlerin de başarılı bir şekilde yapılabileceğini gördüm ve bu filmin de devamlarının olması gerektiği kanaatini taşıyorum.
Şimdiden iyi seyirler…