İblis! Yine fısıldadı kulağına; "Allah beni sevmiyor! Allah beni affetmez! Allah bana hidayeti nasip etmiyor!"
İblisin, kulun ayağını kaydırmak ve gafletten uyanmasına engel olmak için beynine nüfuz ettirdiği bu cümleler; bir an da kulun kalbine yerleşir ve hiçbir kanıta dayanmayan bu sözleri kendisine bahane ettirir.
Ve iblis öyle bir yerden yaklaşır ki, içindeki tüm maneviyatı alıp ümitsizlik salar yüreğine... Bunu yaparken de en güzel duygularından vurur seni... En çirkin oyunu da insanı ayetlerle yani Allah'ın kelamı ile kandırmasıdır.
Misal; Rabb'imiz En'am Suresi 25. ayetin bir kısmında şöyle buyuruyor: "Kur'an okurken onlardan seni dinleyenler vardır; fakat anlamamaları için kalplerine örtüler, kulaklarına da ağırlık koyduk..."
İblisin oyununa gelen kul bu tarz ayetleri bahane ederek, "Allah benim kalbimi perdelemiş, nasip etmiyor" der ve delalet çukurunda dibe vurur.
Halbuki Zümer Süresi 53.ayette geçtiği gibi, Allah'ın tüm kullarına açık bıraktığı tevbe kapısını bilse, rahmetinin sonu ve miktarı olmaksızın arşı zorladığını bilse...
Acaba yine böyle buhranlara kapılır mıydı?
Ne oluyor bu insanlara?
Kulakları, gözleri, akılları olduğu halde anlayıp kabullenmelerine mani olan nedir?
Onları, bakan kör yapan nedir?
Cevap vereyim, onlara mani olan şey; adımlarını Allah'a doğru atmamaları, Allah'ın karşısına tek başına çıkacakken O'nunla arasına aracı koymaları, Allah'ın emirlerinin onlara ağır ve zor gelmesi, inanç eksikliği... Ve daha nicesi...
Allah, hidayeti "İSTEYEN" ve bu isteğinde istikrarlı olan kullarına bahşediyor. Kitap bilmesine rağmen yüz çeviren, iblisin türlü oyununa kanan ve küfür girdabında debelenen kulun, delalette ısrar etmesi kalbinin mühürlenmesine sebep oluyor.
Çünkü o Allah'ın tüm ikaz ve bilgilendirmesine rağmen O'ndan ümidini kesmiş ve yüz çevirmişti. Onlar hidayete yönelmemişti ki, Allah hidayet etsin!
Fakat Rabbinin yolunda istikrar gösteren kullara gelince;
"Bizim uğrumuzda mücadele edenlere gelince biz onlara yollarımızı gösteririz. Şüphesiz ki; Allah her halde ihsan erbabı ile birliktedir." (Ankebut 69)
Yani;
Rabb'i Zülcelâl, hidayete ulaşmak için çalışanları şüphesiz hidayete erdirdiği gibi, vicdanlarını temizleyip arındırmak isteyenleri de felah ve huzura ulaştırıp her kötülükten arındırır.Kul önce hidayeti istemeli, kanıtlamalı hidayeti hakettiğini...
Aksi takdirde saydığımız bahanelerle, oturduğu yerde hidayeti beklemesi, gafletten başka ne olabilir?