Bizim yaşımızdaki ve daha büyüklerimizin çoğunluğu, çocukluğumuzun çok daha renkli, güzel ve çocukça geçtiğini söyler durur..
Sokak oyunları; saklambaç, çelik çomak, yakar top, kibrit, çivi, tahtadan el yapımı kayak, plastik arabalara tel direksiyon yapıp arabacılık, bağ ve bahçeleri her gün ziyaret (!) vs vs ile günlerimizi geçirirdik çoğumuz..
Aslında her devrin vazgeçilmez oyunları, eğlenceleri farklı.
Şimdiki çocuklar play station, bilgisayar oyunları ile çok daha haşır neşir.
Bu durumdan rahatsız olanlar da var, memnuniyet duyanlarda tabi.
İşin aslı, şimdiki çocuklar çağa daha uygun, daha teknolojik, fark etmeden araştırmacı, inceleyici, değerlendirici, karşılaştırıcı aslında..
Sizin bilmediklerinizi onlardan öğrenebilirsiniz.
Sizin cesaret bile edemediğiniz birçok şeyi çocukların gerçekleştirdiklerini görebilirsiniz..
Mesela benim çocukluğumda, dört ya da beş arkadaş, Değirmendere’deki “inlibağ”diye telaffuz edilen yerde oyunlar oynarken, yerin altına inen karanlık bir tünelin varlığını keşfetmiştik kendimizce.
Çocukluk bu ya, acaba içerisinde ne var? Bu tünel niye var? Kim kazdı burasını? gibi soruların cevaplarını içeri girmeye karar vererek almak istedik.
Planladık, o zaman ihtiyaç gördüğümüz malzemeleri hazırlayıp tünelin girişinde buluşmak üzere sözleştik.
Sözleştiğimiz gibi de malzemelerimizi hazırlayarak, tünelin girişi olan bugünkü Değirmendere Kemal Kayacan Sitelerinin yanında buluştuk.
Kimi kibrit getirdi, kimi mum. Kimi de su ve bisküvit ve kumanya.
Eeee uzun ve bilinmez bir yolculuğa çıkıyoruz önlem almak lazım!
Her neyse, merakımızı gidermek için tünelin girişinde kim önden gideceğini belirlemek için “portakalı saydım, baş ucuma koydum…” dedik.
İlkokul üçüncü ya da dördüncü sınıftaki öğrenciler olarak boyumuz kadar yükseklikteki tünel girişinden girip, yanlış hatırlamıyorsam 15-20 metre düz ve eğimli bir yolun sonunda merdivenlerle inilen, kıvrım kıvrım karanlık yoldan yaklaşık 150 metre ilerledik.
Benim tahminim indiğimiz merdivenler ve eğime göre deniz seviyesine kadar ancak inebildik…
İlerledik ama havasızlıktan ellimizdeki mumlar sönünce, minicik çocuk yüreğimizi kaplayan korkudan, geldiğimiz gibi geri kaçışarak tünelden çıktık.
Bir daha da denemeye cesaret edemedik tabi…
Sonra büyüklerimizle burasını paylaştığımızda, eskiden orada define aramak için onların da girdiğini, tünelin bir ucunun “İznik”e, diğer ucunun “Hereke”ye uzandığına dair bilgileri olduğunu öğrendik…
Gelelim bugüne..
Bu yaşıma geldim bu konuyla ilgili ne bir çalışmanın yapıldığını duydum, ne de böyle bir tünelin varlığının dillendirildiğine şahit oldum.
Kısa zaman önce Değirmendere’nin yerlisi olan bazı büyüklerimize konuyu açtığımda, bu tünelin gerçektende var olduğuna emin oldum.
Peki şimdi nerde bu tünel derseniz!
Tünel girişleri yerleşim yerlerinin altında kaldı maalesef.
O zamanlar tarihi kalıntı bilinci ne kadar vardı, yoktu bilemiyorum ancak nihayetinde tünel girişleri kapatılmış.
Acaba bu konu, ilgili kurum kuruluşların ilgisi, incelemesi ve araştırmalarıyla yeniden gündeme gelir mi bilmiyorum!
Bildiğim ve tahmin ettiğim şey, eğer gerçekten bu tünele ulaşılabilir ve “İznik” ve “Hereke” istikametine giden uzunca bir yer altı tarih koridoruysa, hem Kocaeli, hem de Değirmendere ve Gölcük için muhteşem bir tarihi kültür hazinesi ortaya çıkar diye düşünüyorum.
Zaman..!
Bakalım o tünelin ucunda ışık görünecek mi? Görünmeyecek mi?