Merhamet Peygamberimiz (S.A.S.) -2

Kocaeli Müftüsü Mehmet Sönmezoğlu'nun Köşe Yazısı...

Abone Ol

Hz. Peygamber (s.a.s.), insanları inanmadıkları zaman karşılaşacakları kötü akıbet karşısında uyarıyor ve onları hidayete davet ediyordu. Ancak onlar, kendilerini hayra çağıran bu insana karşı koyuyorlar ve inanmak istemiyorlardı. Bu durum karşısında şefkat ve merhamet timsali Allah Elçisi dayanamıyor, sıkıntılı anlar geçiriyordu. Kur’an-ı Kerim bunu şöyle haber vermektedir: “Şimdi, bu söze inanmazlarsa, demek sen onların ardına düşüp nerdeyse kendi kendini yiyip tüketeceksin!” (Kehf 18/6), “Onlar iman etmiyor diye üzüntüden neredeyse kendini yiyip tüketeceksin.” (Şuârâ 26/3) Resûlullah’ın bu sıkıntısını gidermek, onu rahatlatmak için Yüce Allah, hidayet ve dalâletin kendi elinde olduğunu belirterek şöyle buyurmuştur: “… Allah dilediğini sapıklık içinde bırakır, dilediğini doğru yola iletir. O halde insanlardan ötürü üzülüp kendini mahvetme! Çünkü Allah onların bütün yaptıklarını bilir.” (Fâtır 35/8)
Resûlullah (s.a.s.), son derece hassas ve gözü yaşlı bir insandı. Fakirlere acır, İnsan, hayvan bütün canlılara şefkat ve merhametle muamele eder, halka da hayvanlara karşı şefkatli olmalarını tavsiye ederdi. Rahmet, Hz. Peygamber’in âdeta rûhu, O’nun yaratılıştan kendisinde bulunan güzel bir hasletiydi. O, şefkat ve merhameti, içinden gelerek gönülden tatbik ediyordu.
Bu rahmet duygusundan dolayıdır ki O; namazı uzun kıldırıp da başkalarına sıkıntı verdiğinden dolayı birini azarlamış; namazda çocuk sesini duyunca, namazı kısa kesmiş; çocuklarını sevip okşamayanı ikaz etmiştir. Bir köpeğe acıyıp, onun susuzluğunu gideren bir kişinin bu davranışını övmüş ve cennete gitmesine sebep göstermiş; bir kedinin ölümüne sebep olan birisini de cehennemlik olarak vasıflandırmıştır. Hz. Peygamber (s.a.s.), “Allah, ancak merhametli kullarına merhamet eder.” “Siz yerdekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin.” (Tirmizî, Birr, 16) buyurarak ümmetini de merhametli olmaya teşvik etmiştir.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in âlemlere rahmet olduğu Kur'an-ı Kerim’in değişik ayetlerinde ifade edilmektedir. “(Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik” (Enbiya, 21/107) ayet-i kerimesi bu hakikati açıkça göstermektedir.
Sevgili Peygamberimizin, âlemlere rahmet oluşunu biraz izah etmeye çalışalım. Mesela, âlemin bir parçası olan bütün insanlık ve hususiyle de bizim için Allah Resûlü bir rahmettir. Öyle bir rahmet ki; O’nun sayesinde bütün karanlıklar aydınlığa dönüşmüş, insanlık cehalet ve zulüm çukuruna yuvarlanmaktan kurtulmuştur.
Dünya topyekûn bir mateme bürünmüş iken, O’nun engin şefkat ve merhametiyle insanların yüzleri gülmüş; yetimler, kimsesiz, yoksul, zayıf ve düşkünler sahipsizlikten kurtularak, sevinç ve mutluluğa kavuşmuştur. En önemlisi de küfrün ve dalaletin korkunç girdabından kurtulup iman nimetini elde etmemiz O’nun sayesinde mümkün olmuştur.
Hz. Peygamber (s.a.s.) bizim için bir rahmet kaynağıdır. Ancak O’na gönül veren, tam manasıyla itaat eden, O’nun sünnetine sarılıp yolundan gidenler bu rahmet deryasından istifade edebilirler. Bu sayede hem dünya, hem de ahiret mutluluğunu kazanmış olurlar.
Allah Resulü, aynı zamanda hayvanlar âlemi, taşlar ve ağaçlar gibi cansız varlıklar için de bir rahmettir. Çünkü Allah Teâlâ, O’nun vasıtasıyla yerde, gökte ne varsa hepsini insanın emrine musahhar kıldığını bildirmiş ve bunlardan istifade etme yolunu göstermiştir. Bizler de, Allah Resûlü sayesinde hiçbir canlının boş yere yaratılmadığını, her şeyin bir manası ve hikmeti olduğunu öğrendik.
Bütün yaratılmışlara karşı sorumlu olduğumuzu, hiçbir şeye hor bakmamamız gerektiğini, bütün mahlûkata sevgi, şefkat ve merhametle muamele etmemiz gerektiğini de bize, O öğretti.
Hz. Peygamber (s.a.s.), hayvanların keyfi bir şekilde öldürülmesini, zevk için dövüştürülmesini, nişan atılan hedefler yerine konulmasını, onlara eziyet edilmesini, taşıyamayacağı kadar ağır yük yüklenmesini, yüzlerine vurulmasını yasaklamış; hayvanlara merhametli davranılmasını, iyi bakılıp beslenmesini emir ve tavsiye etmiştir.
O, öyle geniş bir rahmettir ki, ahirette “Rahmeten lilâlemîn” olduğunun bir ifadesi olarak mücrimlere ve günahkârlara da şefaat edecektir. İslam alimleri, Reasulullah (s.a.s.)’ın mahşerde herkese rahmet olacağını ifade etmektedirler. Kafirler, O’nun âlemlere rahmet olması sayesinde mahşerin dehşeti, şiddeti ve bunaltıcı havasından kurtulacak, hesapları çabuk görülecektir. Yukarıda da ifade edildiği gibi Efendimiz (s.a.s.), ahirette müminlere şefaat edecektir. Bu müjdeyi Allah Resulü (s.a.s.) bize, “Her Peygamberin bir duası vardır. Ben ise duamı kıyamet gününde ümmetime şefaat etmek için saklıyorum” (Müsned-i Ahmed, c.1, s.295-296) ifadeleriyle vermektedir.

Başka bir hadislerinde yine Allah Resulü, ümmeti içinde büyük günah işleyenlere şefaat edeceğini bildirmektedir. Bu; büyük günahlar işlemiş, düşmüş kalkmış fakat ümidini yitirmemiş, imanla ve ümitle İlahi huzura gelmiş ne kadar mücrim-günahkâr varsa hepsi için büyük bir müjdedir.
Yüce Rabbimiz O’na, “Şefaat et! Şefaatin kabul görecektir” buyuracaktır. Biz ümmetine çok düşkün olan Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) de bu teveccühü değerlendirecek; başını yere koyup, “Ümmetim, Ümmetim!” diye yalvaracak ve bağışlanmamızı isteyecektir. (Müsned-i Ahmed, c.1, s.295-296)
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.), hayatı boyunca gönderiliş gayesine uygun olarak tüm varlıklara şefkat ve merhametle muamele etmiştir. Ahirette de bizlere sahip çıkarak hususi ilgisini, şefkat ve merhametini gösterecektir.
Öyleyse Müslümanlar olarak bizler de; O’nu her şeyden ve herkesten fazla sevmeli, sünnetine sarılmalı ve her fırsatta salâtü selam getirmeliyiz.