NATO ÜYELİĞİ BAĞLAMINDA İSVEÇ-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ-1

İBRAHİM İNANÇ ÇAKIROĞLU'NUN KÖŞE YAZISI

Abone Ol

Geçtiğimiz yıl Şubat ayında Rusya’nın, NATO’ya üye olmak isteyen Ukrayna’ya saldırması Uluslararası İlişkiler açısından önemli bir kırılma noktası olmuştur. Öyle ki 2 devlet arasında başlayan savaşa gerek Avrupa gerek Atlantik ötesinden Amerika Birleşik Devletler’inin Rusya’ya karşı tutumu Ukrayna lehine pozitif olurken cephenin diğer tarafındaki İran gibi devletler de Rusya’nın yanında yer aldığını göstermiştir. Yine bölgeye yakın olan İsveç ve Rusya ile 1300 km sınırı olan Finlandiya’nın politikalarını gözden geçirmesi ve tarafsızlıklarını bir kenara bırakıp NATO’ya dahil olmak istemeleri de bu savaş ile alakalıdır. Rusya’yı Ulusal Güvenlik sorunu olarak gören İsveç ve Finlandiya içinde bulundukları çıkmazı aşmak için çareyi NATO’da görmektedir. Bu iki devletin NATO’ya üyelik süreçlerinden önce örgütün geçmişini ve ilkelerini incelemek konunun daha iyi anlaşılması açısından önemlidir.

2. Dünya Savaşından sonra Uluslararası sistemde oluşan çift kutuplu dönemde bir tarafta Amerika Birleşik Devletleri bulunurken diğer tarafta Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği bulunmaktaydı. Oluşan bu durumda Sovyet tehditinden çekinen ve 2. Dünya savaşından yorgun çıkan Avrupa devletleri Askeri bir güvence aramaktaydı. Bu yüzden İngiltere, Fransa, Lüksemburg, Belçika ve Hollanda 17 Mart 1948’de Brüksel Anlaşmasını imzalamış ve Eylül 1948’de Askeri bir yapı olan Batı Birliği Savunma Örgütünü (Western Union Defense Organization) kurmuştur. Avrupa’dan İzole olmayı öngören Monroe Doktrinini uygulayan Amerika Birleşik Devletleri bu doktirini bir kenara bırakma kararı almış ve baş düşmanı olan Sovyet tehditini bertaraf etmek için kurulan bu Askeri organizasyona girme ve genişletme kararı almıştır. Atılan bu adım neticesinde Brüksel Anlaşmasının tarafları ile ABD, Kanada, İzlanda, İtalya, Danimarka, Portekiz ve Norveç ile bir araya gelerek 4 Nisan 1949’da Kuzey Atlantik Antlaşmasını (Nort Atlantic Treaty-NATO) imzalamışlardır. Anlaşma 24 Ağustos 1949’da yürürlüğe girmiştir. Türkiye var olan bu örgüte sınır komşusu olan Sovyet tehditinden kurtulmak ve kendini Askeri bir güvence altına almak için 18 Şubat 1952’de girmiştir. Birleşmiş Milletler Antlaşmasının 51. Maddesi madde 5’e göre ‘’ (…) taraflar, içlerinden birine veya birkaçına karşı Avrupa’da ya da Kuzey Amerika’da vaki olacak bir silahlı tecavüzü (…) tüm taraflara yönelmiş bir saldırı olarak değerlendirecek ve BM Antlaşmasının 51. Maddesine dayanarak bireysel ya da toplu savunma haklarını kullanacaktır’’. Kurulan bu Askeri Organizasyonun temel ilkesi olan bu antlaşma üye ülkelerin Sovyet tehditine karşı kendilerini güvende hissetmesine neden olmuştur. Lakin 1991’de Sovyetlerin dağılması ile NATO’nun görev tanımlaması bitmiş ve yeni bir tanımlama arayışına girmiştir. Oluşan bu ‘’Alandışılık Sorunu’nu’’ çözmek isteyen ABD Irak’ın 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgal etmesi ile başlayan Körfez Krizini bahane ederek hukuki bir altyapı hazırlama çabasına girmiştir. Bu girişim neticesinde Kasım 1991’de ‘’ çok temel kaynakların akışının engellenmesi gibi yaşamsal çıkarlar’’ söz konusu olduğunda görev alanı dışı olmasına rağmen Askeri müdahale ilkesi belirlenmiştir. Anlaşılacağı üzere temel ihtiyaç ve yaşamsal çıkar olarak ifade edilen unsurun ‘’Petrol’’ olduğu aşikardır. Bunun yanı sıra Bosna ve Kosova örneğinde olduğu gibi İnsan Hakları İhlallerinde de NATO Askeri müdahalelerde bulunmuştur. Ancak Bosna’ya yapılan müdahale BM Güvenlik Konseyinin kararı olduğu için çok sorgulanmamıştır. Kosova müdahalesi ise tam manasıyla Alandışılık ve var olmasına sebep Amaç ve İlkelere karşı olması nedeniyle çok önemli bir örnektir. Bu örnekten dolayı örgüt bu yeni görev tanımına hukuki zemin oluşturabilmek için 1999’ın Nisan ayında ‘’ Yeni Stratejik Konsept’’ adlı bir belgeyi tanzim edip kabul etmiştir. Belgenin içeriği ‘’ İttifak üyelerini tehdit edecek etnik ve dinsel çatışmalar ve terörist faaliyetlerin giderilmesini ‘’ içermektedir. Oluşturulan bu yeni görev tanımına en büyük örnek 11 Eylül 2001’de ABD’de yaşanan İkiz Kuleler saldırısından sonra NATO’nun Afganistan’a müdahale etmesidir. Sivil ve Askeri Kanat olmak üzere 2 ana organdan oluşan NATO kurulduğunda 12 üye devlete sahipken günümüz itibari ile 30 üyeye sahiptir. Sonradan katılan üyelerin içinde 1991 öncesinde karşı blok olan Varşova Pakt’ında bulunan devletler de vardır. Tekrar çift kutuplu hatta çok kutuplu bir Uluslararası sisteme gittiğimiz bu günlerde Rusya’yı tehdit olarak gören devletler örgüte üye olmak istemektedirler. Yazımızın konusu olan İsveç ve komuşusu Finlandiyanın üye olma isteklerinin nedeni ve Türkiye’nin üyelik yolunda neden istemsiz olduğu ve tavizsiz duruşunun nedenini yarınki yazımda anlatacağım…