Tarihe Not Düşmek…!

Çetin ÇILDIR'ın Köşe Yazısı

Abone Ol

Cumhuriyetin ilk neslinin, hayatlarından bir kesit ile o dönemi ve şartları inceleyelim. Her geçen gün sayıları azalan, küçük şeylerden mutlu olan son neslin hayatından küçük dersler çıkartmaktır muradımız. Onlar Osmanlı İmparatorluğu’nun son ve kayıp neslinin çocukları olarak dünyaya geldiler.

Birçoğu babasını balkan harbi, birinci dünya savaşının çeşitli cepheleri ya da kurtuluş savaşında kaybettiler. Bir devletin yıkılışı ve yeni devletin kuruluşuna şahitlik eden bir neslin çocuklarıydılar.

1930-40 arasında doğanların çok azı artık aramızdalar. Sayıları her geçen gün azalmakta. Bu aralar, yaşları 45 ile 60 arasında olan bir tanıdığımız, anne veya babasını kaybettiyse bir yıldız daha kaydı demektir. Yeni kurulan devletin en zor dönemlerinde gençlik yıllarını yaşadılar. Birçoğu okuma yazmayı “Ali mektebi” denilen ve okuma yazma bilmeyen askerlere verilen bir eğitim ile öğrendiler.

İşte belki bu nedenler çocuklarının iyi bir eğitim almaları hayatlarının en önemli meselesiydi. Ülke nüfusunun büyük bölümü köylerde yaşamaktaydı. Bir evde genelde üç, bazen de dört nesil bir arada yaşadılar. En büyük zevklerinden biri kalabalık sofralardı. Büyük bölümü görücü usulü ile evlendiler. Flört meselesi çok sonraların işi. Boşanma ise o dönemlerde çok nadir rastlanan bir durumdu.

Dönemin şartları erkeklerin büyük bir kısmı sert mizaçlı hale getirmişti. Duygularını dışa vurmanın ayıp sayıldığı bu dönemlerde, birkaç neslin bir arada yaşadığı evlerde çocuklarını bile sevemediler. Az konuşup çok çalıştılar. Elleri ve ayakları nasırlı bu onurlu nesil için Orhan Veli şiirinde şöyle der;

Hiçbir Şeyden Çekmedi Dünyada

Nasırdan çektiği kadar;

Hatta çirkin yaratıldığından bile

O kadar müteessir değildi;

Kundurası vurmadığı zamanlarda

Anmazdı ama Allah’ın adını,

Günahkâr da sayılmazdı.

Yazık oldu Süleyman Efendiye…

Kendilerinden sonraki neslin daha iyi bir hayat yaşayabilmesi için kendilerini feda ettiler. Bugünlerde pek rastlamadığımız tevekkül ve sabrın hayat bulmuş haliydiler. Aşk ve sevgi diye tutturup unuttuğumuz saygı da, o dönemlerde kaldı. Şehirleşmenin ortaya çıkardığı çekirdek aile kavramı, o nesil ile torunları arasında ki bağlantıyı kopardı. Belki yeni nesilde rastlanan arızaların önemli bir sebebi de budur.

Babalarının eskiyen pantolonlarından erkek çocuklarına pantolon yapan, kendisinin eskiyen elbiselerinden kızlarına elbise diken anneler ve çocukları mutluydular. Bayramda yeni alınan ayakkabısını başucunda koyup gece uyanıp gerçek mi diye bakan o nesil biziz. Gardıropları sayısız ayakkabı ve elbise ile dolu mutsuz çocuklar da bizim çocuklarımız. Bir evi en az üç nesil bir arada ve asgari dört kardeş ile paylaşan çocuklar mutluydu, aynı evde üç dört kişi yaşayan çocuklar ise problemli. Evlilikler sorunlu, çocuklar mutsuz bunun adı da modern toplum.

SON SÖZ;

Savaştan çıkmış, eğitimli neslini savaşlarda kaybetmiş bir milleti yeniden ayağa kaldıran da, enkaza dönmüş devleti bugünlere getiren de o nesil. Savaşlarla kırılmış nüfusu ile ikinci kez Ergenekon’u yaşamak zorunda kalan bu milleti, Ergenekon’dan çıkarıp altyapısını hazırladılar. Bugünlerde sessiz sedasız aramızdan ayrılıyorlar. Eğer etrafımızda varsa onlara sımsıkı sarılın. Saygıyı hak eden son neslin gözlerinin içine bakabildiğiniz kadar bakın.

Bir daha böyle bir nesil gelmeyecek.

Bilin istedim.