VUR ABALIYA!

Abone Ol

Toplum olarak bir refleksimiz var.

Biri düşmeye görsün…

Hemen başlıyoruz.

Vurun abalıya!
Güce meyilliyiz, güçlüden yana olmayı adalet sanıyoruz.

Oysa asıl mesele bu değil. Sormak gerek.

Güçten yana olmak mı erdem, yoksa gerçekten adaletten yana olmak mı?

Geçtiğimiz ay, kentimizde hiç yaşanmasını istemediğimiz bir olayla sarsıldık.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’na günler kala, Dilovası’nda çıkan yangında yedi canımızı kaybettik, altı kişi de yaralandı. O günden bu yana yüreğimizde bir sızı, aklımızda ise cevapsız onlarca soru var.

Ama biz ne yaptık?

Her zaman yaptığımızı.

Günah keçilerini hızla bulduk.
Hemen iki il müdürü görevden alındı.

İŞKUR İl Müdürü Ulvi Yılmaz ve SGK İl Müdürü Salih Aydın. Ardından, her iki kurumdan toplam yedi kişi daha açığa alındı. Sanki sorun çözüldü.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın daha olayın sıcaklığı ile iki il müdürünü ateşe atmasını da hala anlamış değilim.

Hele birde görevden almaların ardından şu isimler atandı sevinçleri sosyal medyada paylaşılmadı mı gerçekten ürperdim.

Ya arkadaş o sevinç çığlığı attığınız kişilere ne kadar zarar verdiğinizin farkında mısınız?

7 can hayatını kaybetmiş, hangi vicdan o anda hemşerisinin göreve atandığına sevinebilir. Aklım sırrım almıyor. Hele birde şu atandı, bu atandı demek ayrı cabası.

Soruşturmanın selameti açısından sadece idari bir tedbir olarak görevden uzaklaştırıldılar. Tabi ben bu görevden almaları da garipseyenlerdenim.
Oysa asıl meseleye dair tek bir soru bile gündeme gelmedi.

Bina ruhsatlı mıydı? Ruhsatı kim verdi? Bu parfüm deposunun sahibi kim, arkasında kimler var? Kaçak olduğu bilinen bir yer nasıl olur da ilçenin merkezinde yıllarca faaliyet gösterir? Kim göz yumdu buna? Hangi kurumların bu tesisi denetleme yetkisi vardı?

Bunları konuşmamız gerekirken, biz yine en kolayını yaptık. En görünürde kim varsa, en çabuk onları harcadık. Oysa yangının sebebi bu müdürler mi? Kurumların asli görev ve yetkileri belli. Kaçak işçi çalıştırılıyorsa elbette gereği yapılır, ama binanın yangın yönetmeliğine uygunluğu ya da ruhsatı bu kurumların sorumluluğunda mı?

Kartalkaya’daki yangında SGK ya da İŞKUR müdürleri görevden alındı mı? Orada işler farklı mıydı?

Bu müdürler liyakatsizse, yıllardır neden görevde tutuldu? Kurumlarını başarıyla temsil ettikleri herkesin malumu. Söz konusu olan sadece kişiler değil. Aslında kamuoyu önünde kurumlar ve kent değerleri örseleniyor. Altı boş iddialar, akrabalık ilişkileri üzerinden yürüyen imalar... Bunların kimseye faydası yok.

Ben kimsenin avukatı değilim. Ama doğruya doğru demek gerekir.
Bir sabah yangın alanına inip ilk iş görevden alma kararı vermek, kamu vicdanında karşılık bulmuyor. Bu tavır, olayın esas sorumlularını perdelemekten başka bir işe yaramıyor.

Üstelik sadece bu olayla da sınırlı değil mesele.

Yakın zamanda Kocaeli İl Müftüsü Mehmet Sönmezoğlu da hedef haline getirildi. 10 Kasım’da camilerde Gazi Mustafa Kemal Atatürk için okutulan mevlit yüzünden.

Vay efendim ne büyük bir suç işlemiş. Sadece işinin gereğini yerine getirmiş arkadaş.

Kimileri sosyal medyada çıktı, “dinsiz”, “Müslüman değil” gibi aslı astarı olmayan, ağır sözler sarf etti. Oysa vefa, inancımızın özüdür.
Benim bakış açıma göre, İstanbul’un fethi nasıl Fatih Sultan Mehmet’e nasip olduysa, bu ülkenin kurtuluşu da Mustafa Kemal Atatürk’e nasip olmuştur.

Dinimizde, “ölülerin arkasından kötü konuşmayın” denir.
Eğer bir mevlit okutulmuşsa, bu kimseye zarar vermez, aksine toplumsal birleştiricidir. Kaldı ki İl Müftüsü Sönmezoğlu yıllardır görevini layıkıyla sürdüren, her kesimden insanla mesafesini koruyarak saygı kazanan bir isim. Onu bu tür yakıştırmalarla itibarsızlaştırmaya çalışmak, kentimize yakışmaz.

Ben, görevden alınan bu müdürlerin dostuyum diye yazmıyorum bunları. Görevde olsun ya da olmasınlar, duruşları ve emekleri ortada. Kimseye el etek öpmeden, işini yapmaya çalışan insanlar.
Ama şimdi birileri çıkmış, değersizleştirmek için ellerinden geleni yapıyor.

Bir oyun oynanıyor sanki. Ama hedef kişiler değil sadece. Kurumlar yıpratılıyor, halkın güveni zedeleniyor.
Ve herkesin dilinde aynı kolay laf: Vurun abalıya!

Ne diyeyim… Bu zihniyet, sadece insanları değil, vicdanı da yıpratıyor. Bugün haksız yere suçlananlar için susanlar, yarın kendileri hedef olduğunda anlayacak belki.

Ama iş işten geçmiş olacak.

Yazımın sonunda yine söylüyorum kim suçlu ise en ağır cezayı alsın. Babamın oğlu olsa bile alsın. Memleketine hizmet etmeyi şiar edinmiş olanları ise kurunun yanında yanmasın.

Kentimizde ne kadar ruhsatsız işletme varsa ya kapatalım, yada ruhsatlı hale gelecek gereksinimleri yerine getirtelim. Kartepe’yi de kanser ovası haline getirmeyelim. Gelin esas din elden gidiyor diyen sosyal medya fenomenleri bunları konuşalım.

Sağlıcakla kalın.