Sevil BEYAZ'ın Köşe Yazısı;
Beni aşağı çektikçe çeken derin bir yalnızlık...
Elim ayağım bağlı, gözüm kulağım açık.
Hiç duymamam gerekeni de duyuyorum görmemem gerekeni de görüyorum.
Ama kımıldayacak halim yok, ruhum hapsolmuş kısır düşüncelerle.
Çıkışım yok.
Beni bu kuyuya iten şeye sayıyorum, suçluyorum onu.
Sesimi duyurmaya çalışıyorum.
Bağırıyorum yardım edin ne olur elimden tutun çıkarın beni ama ya sesimi duyan olmuyor ya da duyanlar gelip bi bakıp gidiyor.
Uzaklaşıyorum insanlardan...
Etrafıma kalın surlar örüyorum beni üzemesinler incitmesinler ama öyle karanlık kalpler var ki beni her seferinde yakalayabiliyorlar.
Bense bu surların ardında yine savunmasız artık burası benim için derin kuyu...
Bu hayat yolculuğunda geriye dönüp baktığımda kendimi boşa yormuşum.
Enerjimi harcamamam gereken yerlerde bitirmişim.
Hep açıklamaya düzeltmeye çalışmışım.
Ne bir şeyler yoluna girmiş ne de düzelmiş.
Olan sadece olacak olan imiş.
Kendimi o derin kuyuya ben atmışım.
Şimdi vazgeçtim hepsinden her şeyden, varsın inci de sizin olsun mercan da.
Hayal de sizin olsun gerçek de.
Ben sadece kendimi geri istiyorum.
Valizimi alıp çocukluğuma en küçük halime geri dönüyorum.
Korkusuz sorgusuz sonsuz mutluluk...
Bu saatten sonra ne özrünüzü isterim ne de mühür gözünüzü.
Ne süslü laflara kulak veririm ne de şirin dillere.
Kırdığınızı toplamak ise sizin hayat felsefeniz, sizlere kolay gelsin.
Bakalım siz yolculuğunuzun sonunda kendinizle nasıl hesaplaşacaksınız.
Ben gidiyorum...