Ahmet AKÇAALAN'ın Köşe Yazısı

Bir anne…

Hangimiz onun acısını giderebiliriz?

Ne desek yüreğine bir su damlası düşürebiliriz.

Biraz olsun onu rahatlatabiliriz.

Biliyorum ne desem ne yazsam boş.

Kelime bulmakta zorlanıyorum.

Acısını az da olsa dindirebilir miyiz?

Biliyorum imkansız.

Herkes konuşuyor

Herkes bir şey diyor…

Siyaset, siyaset, siyaset,

Batsın şu siyasetiniz.

Bir durun...

“Ateş düştüğü yeri yakar” diye bir kavram var.

Keşke bu acı olayda üzerimize düşen kısmında yapamadıklarımız için ateş biz gazeteciler dahil, bu sefer herkese dokunsa diye de aklımdan geçirmedim değil.

Ofiste ne yapabilirim diye düşünürken utanarak, sıkılarak Tugay Adak’ın annesini aradım.

Ses tonu aslında her şeyi anlatıyordu.

Sadece yapabileceğim belki bir şey vardır, belki bir isteği olur mu diye aradım.

Telefonu açar açmaz kendimi tanıttığımda “buyur oğlum” dediğinde 3-4 saniye yutkundum.

Konuşma sonrası “Sağolasın oğlum” dedi yine yutkundum.

Kafasının doluluğu o kadar belliydi ki “Var mı bir isteğiniz” dedim;

Herkesin bir şey yazıp çizdiğini, anlamaya çalıştığını ve bugün emniyetin detaylı çalışma yaptığını, gelecek sonucu beklediğini söyledi.

Demem o ki…

Biraz durun.

Sosyal medyada aklınıza geleni yazmayın.

Ailesi görüyor, takip ediyorlar.

Bir anneyi düşünün…