Tefekkür Saati - Ayşe Battal

Şu insanoğlu başıboş bırakılmamış, bir amaç için yaratılmış.

Varlığına uygun olan kainattaki her şey, onun için hazırlanmış ve emrine bahşedilmiş.

Muhteşem bir lütufla mükafatlandırılmış, hilafet anahtarı verilmiş ellerine...

Allah'ın yeryüzü temsilcisi ünvanı verilmiş insanoğluna...

Etrafında bulunan kainat, onun dostu ve yoldaşı olmuş.

Ve sayısız birçok nimet...

Rabb'i Zülcelâl ise verdiği nimetlere karşılık yalnızca tek bir şey bekliyor insanoğlundan; o da şükür!
"Rabb'imi seviyorum, bunu nasıl kanıtlarım?" sorusunun cevabıdır bu...

Peki şükrümüzü nasıl edâ edeceğiz?

Kardeşlerim; söz eyleme dönüşmediği müddetçe ne şükrümüzü edâ edebiliriz, ne de imanımızı kanıtlayabiliriz...

Eyleme dönüşmeyen, hayata işlemeyen ve yalnızca dille söylenen şükrün karşılığında, imanımızın kuvvetlenmesini nasıl bekleyebiliriz ki?

Bir çiçek bile ilgi beklerken, iman dediğimiz olgu kalbimizde uyuyan bir kavram mı sadece?

İmtihan zorluğu, iman derecesini belirler.

Ve imanın da yaptırım gücü vardır, hayatı şekle sokar.

Mü'min bir kul için, iman GÜÇ'tür!

Gücünü ise itikâdden alır, yani inancından.

İnsanın yaptığı iyi-kötü ameller, iman gücünü azaltıp-çoğaltıyorsa; sahip olduğumuzu iddia ettiğimiz imanın elimizde kalacağının garantisi var mı?

İnsanoğlu kendini hakla meşgul etmezse, batıl tüm hayatını kuşatır.

Mesela; imanlı bir kul namazsız duramaz. Bütün dünya işlerini bırakır, sevgiliye koşar, namaza koşar.

Kaçırma endişesi taşır çünkü kalbi ve imanı buna razı gelmez. İşte, namaz derdine düşmek de imandandır.

Mesela; bir kul günah işlemiştir (ki günahsız kul olmaz), pişman olmuştur ve tevbe eder Rabb'ine, affedilmeyi ümit eder. İşte bu da imandandır...

Rabb'imiz Hicr Sûresi 32. Ayet-i Kerime'de buyuruyor; "Ey iblis! Ne oluyor sana da secde edenlerle beraber olmuyorsun?" derken aslında bize şunu söylüyor Rabb'imiz; "Benim emrime itaat edenlerle birlikte olmaktan seni alıkoyan, geri tutan nedir?"

Ve Rabb'imiz o büyük gün de soracak:

"Ben sana harama bakma, namazını terk etme, tesettürüne riayet et, adaletli ol, iyiliği emret, kötülükten, yalandan, gıybetten uzak dur dememiş miydim?"

Bizler, nimetlere karşılık şükrümüzü, emirlere uyarak eda edemezsek, adalet terazisinde nasıl cevabını vereceğiz tüm bu sorulara?