Tefekkür Saati - Ayşe Battal

Milyonlarca, milyarlarca insan var iblisin bataklığında boğulan...

Kaydırmış ayağını, işletmiş günahı; sonra da o günahın altında ezmiş durmuş insanoğlunu...

"Sen kimsin ki" diye fısıldıyor; "Senden adam olmaz, olsaydı günahı işlemezdin" diyor, dedirtiyor.

Çeşitli senaryolar içinde, tevbe kapısından uzaklaştırıyor insanoğlunu...

Unutturuyor o kapıyı...

Bu kez insanoğlu, iblisin kelimelerini tekrar ederken buluyor kendini; "Ben kimim ki, onca günah işledim, kötülük ettim. Allah beni affetmez, neden affetsin ki..." 

Bunun adı ümitsizliktir.

Ümitsiz olmak bir Müslümana yakışmaz!

Allah var ise gam yoktu hani...

İman varsa ümit de vardır her daim...

Şartlar ne kadar aleyhte olursa olsun; Allah bizimle mi, bizimle...

Gerisi boş, gerisi gereksiz...

Rabb'imiz var ise ümit de vardır her daim...

Kul, hataya düşüp günah işlediğinde, yüzüne bakılacak hali kalmadığı fikrine kapıldığı an da... İşte tam o ümitsizlik anında, semadan yükselen o nidası ile rahmet kapılarını açıyor Rabb'imiz: "De ki: Ey kendisine kötülük edip, aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidi kesmeyin! Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, merhametlidir." (Zümer 53) Elhamdülillah!

Rasûlallah (s.a.v)'ın "Dünyaya ve dünyada olan hiçbir şeye değişmem" buyurduğu Ayet-i Kerime...

İşte Rabb'in, rahmet daveti!

Delalet çukurunda bocalayıp duran insanoğluna çağrı...

Allah'ın rahmet deryası, günahın büyüğü, küçüğü ve her çeşidini içine alan bir deryadır. 

Bitmek tükenmek bilmeyen bir rahmet...

Allah'ın kapısına dayanan herkese açık bir rahmet...

Şüphesiz ki Allah, kullarını en iyi tanıyan ve bilendir. Kulun zayıf ve aciz bir bünyeye sahip olduğunu, tutunduğu ip kopunca yere çakılacağını, üzerine düşen görevi unutup sağda solda taşkınlık yapacağını ve nihayetinde günah işleyeceğini çok çok iyi biliyor. 

Ve yine de uzatıyor yardım elini...

Yine de o geniş rahmetini ikram ediyor, ihsan ediyor...

Yine de düzelmek için fırsatlar, imkanlar veriyor...

Acaba biz daha ne istiyoruz bu hayattan?

Acaba biz neden hala kokmuş bir düzen peşindeyiz?