Çetin Çıldır'ın Köşe Yazısı...!

Siyasi analiz yaparken, dün olanları anlamadan bugünü yorumlamak mümkün değildir.

1980 darbesi sonrası hayata geçirilen “depolitizasyon” yani halk siyasetten uzaklaştırma politikalarına rağmen Türk halkının siyasete ilgisi azalmamıştır.

Birçok Avrupa ülkesinde seçimlere katılım yüzde 50’leri bulmazken, ülkemizde ortalama yüzde 80-85 katılım oranları normal görülür.

1946 seçimleri ile geçtiğimiz çok partili hayat sonrası kısa bir dönem iki bloklu yapı sürse de, 1969 Milliyetçi Hareket Partisi, 1970 tarihinde Milli Nizam Partisi’nin kuruluşları ile siyasi yelpazemiz genişlemiştir.

Siyaset tarihimizde parti kapatmalara ve baskılara rağmen normalleşen her dönem de bu siyasi akımlar yeniden siyaset sahnesine dönmüştür.

Başkanlık sisteminin ortaya çıkardığı yüzde 50+1 ihtiyacı, son seçimlerde iki bloklu yapıyı zorlasa da bu durum çok da sürdürülebilir değildir.

Siyaset tarihimizi biraz analiz eden herkes bilir ki, bu milleti iki blok içinde tutmak mümkün değildir.

Sınır ötesi operasyonlara ara verilen bu dönemde iç siyaset yeniden hareketlenmeye başladı.

Uzun süredir konuşulan Babacan ve Davutoğlu’nun kuracağı siyasi partiler meselesi beklerken, Yeniden Refah Partisi kongre sürecini tamamladı.

Bu süreç siyasette normal doğumun aşamalarını göstermesi açısından önemlidir. Önce tüm şehirlerde örgütlenme süreçlerini tamamladılar, sonrasında ilçe yapılanmaları ile parti kuruluş süreci ilerledi ve büyük kongre ile süreç tamamlandı.

Siyasi partilerin normal yolla kuruluş süreçlerinin tanımlanmasını gösteren bir örnek daha hayata geçmiş oldu.

Bu örnekten hareketle, Babacan ve Davutoğlu hareketini incelerseniz daha iyi anlayabilirsiniz.

Doğan her çocuk insanlık için nasıl bir umut ise, kurulan her siyasi parti demokrasimiz için bir umuttur.

İster proje, isterse ihtiyaçtan doğan bir halk hareketi olsun, siyasi partilerin kurulması önemlidir.

Kurulan siyasi parti, bir proje ise en azından hala demokratik yoldan kontrol edilebileceğimize olan inançların sürdüğünü gösterir.

Bu da demokrasi dışı yolların daha az zorlanacağını, darbe, ekonomik saldırı, iç savaş senaryolarının tutmadığını, artık gördüklerine dair bir işarettir.

Kurulan siyasi parti bir halk hareketi ise, Türk halkının siyasetten umudunun devam etiğinin işarettir.

Tasarım aşaması bir türlü tamamlanamayan siyasi partileri, günlerce ekranlarda tartıştıran, anketler yaptıran, haber kanallarının Yeniden Refah Partisi kongresini görmezden gelmesinin de bir haber değeri vardır.

Türkiye’nin tüm illerinden, yaklaşık 50 bin kişinin Ankara’ya gelerek birlikte çay içmeye karar vermesi bile önemli bir haberdir.

100 kişinin yaptığı eylemlere kamera ve muhabir gönderen, gerektiğinde canlı yayın yapan haber kanallarının bu kongreyi görmezden gelmesi anlamlıdır.

Bu haber kanallarını yönetenlerin, Süleyman Demirel dönemi TRT Genel Müdürleri ile aynı hamurdan olduklarını gösterir.

Yaşı 50’nin altında olup bu örneği anlamayanlar “Her Yer Siyah Beyaz” başlıklı yazımı okuyabilirler.

Siyaset tarihimizden haberi olmadan siyasi analiz yapan bazı yazarlar, şimdiden Yeniden Refah Partisi’nin hangi blokta yer alacağı sorusuna cevap aramaya başladı.

Benim gözlemim Fatih Erbakan’ın bir üçüncü yol hareketi başlatacağı şeklinde.

Mevcut siyasi ortamda bu yolu açmanın zor olduğu, seçim barajının yüzde 10 olmasının ittifakları zorladığı, başkan seçilmenin yüzde 50+1 ile olduğu bir sistemde tek başına hareket etmenin zorluğu bugünün meselesidir.

İkinci 40 yıl sloganı ile siyasete başlaması, kısa vadeli başarılar yerine orta ve uzun vadeli planlar yaptığına işarettir.

Başarılı olur mu, bunu zaman gösterecektir ama yol haritasının bu olduğunu düşünüyorum.

SON SÖZ

Saadet Partisi’nin kısır döngüyü kırarak dolduramadığı alana yeni bir oyuncu giriyor.

Her ne kadar Saadet Partisi hareketi böldüğünü iddia etse de yüzde 1 çok kolay bölünen bir rakam değildir.

Rahmetli Erbakan sonrası ilk kongrede Saadet Partisi genel başkanı olsaydı babadan oğula senaryoları çok konuşulurdu.

Bu kanalı bir süre zorlasa da, bu imkân oluşmadığından yeni bir siyasi hareketi örgütlemeyi seçti.

Siyasette ekonomik gücün, medya desteğinin önemli olduğu bir devirde, miras yolu ile değil mücadele ile bir hareketi oluşturmaya çalışıyor.

Uluslararası bir destek almadığı da, medya ve iş dünyasından desteklenmediği de ortada.

Bu hareketi desteklersiniz veya karşısında olursunuz önemli değil;

Türk siyasetinin, normal yollardan siyaset yapmayı tercih eden, siyasi kıblesi ABD- İngiltere- İsrail yerine Anadolu olan her türlü siyasete ve siyasetçiye ihtiyacı vardır.

BUGÜN DEĞİLSE YARIN!!!