Çetin Çıldır'ın Köşe Yazısı
Aslında filmin başlangıç noktasını takip edenler hemen hatırlayacaktır.
Batılı başkentlerde 5- 6 yıl kadar önce Türkiye bir eksen kayması mı yaşıyor diye tartışılmaya başladı. Bu tartışmalar hemen sonrasında içeride de yapılmaya başladı.
Türkiye yeni cumhuriyetle birlikte tercihini batı bloğu olarak yapmış, bu tercih 1952 yılında NATO ya girişle birlikte hızla kökleşmişti. Bazı yazılarımda değinmiştim, biz Nato' ya girdikten sonra Nato tüm unsurları ile ülkeye yerleşti. Eğitimden, iş dünyasına, siyasetten sivil toplum kuruluşlarına kadar, hatta abartmak için kullanırım cami derneklerini bile ihmal ettiklerini düşünmüyorum diye.
AB kapısında nöbetçi, Nato operasyonlarında ise kadrolu asker olduğumuz uzun bir dönem yaşandı. Burnunun dibindeki olaylara bile ilgisiz, içe kapalı, iç terör ile boğuşan bir ülke. Bu dönemde ülkeyi yönetenler hep iyi insanlardı, içlerinde hiç diktatör yoktu. Yaşı uygun olanlar hatırlar, bir başbakan ABD veya Avrupa başkentine ziyaret yaptığında, yaptığı görüşmenin süresi, yada o ülkenin basınına verdiği bir röportaj ülkenin itibarına delil gösterilirdi. Son dönemlerde ise, ABD, Fransa hatta Almanya seçimlerinin en önemli gündemi
Türkiye.
Ne zaman ki etrafımızda olan bitene müdahil olmaya , hatta daha da ileri giderek bizim de haklarımız var demeye başladık, eksen kayması söylemi gündeme geldi. Olan biten bir eksen kayması değil, eksen kavgası.
Son dönemde olan biteni de bu pencereden okuyorum. Ülkenin yabancısı olmadığı, bir dönem siyaseti belirleyen kaset olayları, son versiyonu ile sosyal medya üzerinden yeniden sahne aldı. Kiminle karşılaşsam ilk soru bu.
Herkes bunu nasılsa konuşuyor biz neden sorusuna cevap arayalım.
Dünyada en zor içişleri bakanlığı sanırım bu ülkede yapılır. Hemen her hafta bir bombalı saldırı ile uzun süre yaşadık. Ankara, İstanbul gibi en önemli şehirlerin kalbine yapılan saldırılar, basılan karakollar ve üs bölgeleri, sabaha kadar çatışmaların sürdüğü ilçeler, kesilen ana yollar, kaçırılan devlet memurları. Bu haberleri son dönemde gündemden çıkaran, her hafta PKK nın üst düzey bir katilinin üzerini çizen, terör ile yaşamaya alışmalıyız sözü yerine, bu işi bizden sonraki nesle bırakmamalıyız diyen adamın adıdır Süleyman Soylu. Hedef olması da bu nedenle son derece normaldir. Siyasetçi olarak beğeneni de olur nefret edeni de ancak bakanlık performansı son derece başarılıdır.
SON SÖZ
Tarz olarak ne oku kimin attığına ne de hedefin kim olduğuna pek bakmam. Ok hedefe ulaşırsa kim mutlu olur ona bakarım. Kamera önünde olanlar ilgimi pek çekmez, kamera arkasında kim var, senarist kim ona bakarım. Operasyon, proje sevmem, olayların doğal seyrine bakmayı tercih ederim. İçisleri bakanının da siyasi performansı yerine, çocuklarımız onun eksiği veya hatası sonucu ölüyor mu ona bakarım. Objektif gözle bakanlar, bir istifa veya görevden almaya kim sevinir görecektir. Kandilden başlayıp listeyi siz yapın.
Zor bir bölgede yaşıyoruz, olan biten her şeyden doğal olarak siyaset de ekonomi de etkileniyor. Sevgili muhalefetimiz sanırım 128 milyar nerede buldu ki, büyük bir aşk ile bu videoları takibe başladı. Siyaseten yetersizliklerini ya Biden' da ya Macron' da en son da çok iyi bildikleri kasetlerde aramaya başladılar.
Bu tarz muhalefet iktidar için her ne kadar şans olsa da, ülke için talihsizliktir.
Bu arada sn. Kılıçdaroğlu da adaymış, ne kadar güzel bir gelişme , umarım kendisini muhalefette konumlayan arkadaşlar da böyle düşünüyorlardır. Hatta bu hayal ile yaşayan belediye başkanları da . 2023 ' e kadar bunlarla idare edin. Nasılsa o gün takke düşecek ve bir kez daha kel görünecek. Vesselam.