Çetin ÇILDIR'ın Köşe Yazısı

Ramazan, bayram derken gündemin biraz gerisinde kaldık ve öyle bir ülkede yaşıyoruz ki herşey çok hızlı hareket ediyor, yetişmeye çalışalım.

Okumaya, araştırmaya çok meraklı bir millet değiliz. Bu zaafımızı bilenler de sıkça kullanır. Okumadıkça ibret almak zordur, bizde tarihin tekerrür etme gerekçesi özetle budur.

Tarihe merakım lise yıllarinda biraz da mecburiyetten başladı. Tarih hocamız daha ilk dersine Osmanlı'nın yıkılış sebebi islam dinidir diye başlayınca, bir de yükseliş sebeplerini saysanız cevabım tarih serüvenimin ilk adımı oldu. Bu modellerle ilk tanışmamdı, sonrasında bol miktarda gördük.

Önceleri ders geçme adına başlayan çaba bir süre sonra sevgiye dönüştü.

Bu yolda ilk dikkatimi çeken, devletlerin ömrü ile insan ömrünün benzerliği. Doğuyor, şartlar müsaitse büyüyor, yaşlanıyor ve ölüyorlar. Bu nedenle herkes şaşaalı dönemlerini merak ederken ben yıkılış süreçlerini araştırmaya başladım. Malûm çok sayıda devlet kuran ve genelde de iç faktörlerle yıkan bir millete mensubuz.

Meral Akşener'in son grup toplantısında,gezi olaylarını aklama adına 1908'e yaptığı göndermeye değinerek başlayalım. Sanırım gezi davası kararları psikolojisini bir hayli bozmuş. Akşener siyasi hayatında birkaç parti gezmiş,ancak sağ kanatta siyaset yapan biri. Osmanlı tarihinin en tartışmalı alanına girerken kullandığı,kahrolsun istibdat, yaşasın özgürlük, adalet,musavat sloganları ise Sultan Abdulhamit'i deviren ittihatçıların sloganları. Milliyetçi ve muhafazarlar Abdülhamit'i ulu hakan olarak görür, onu baskıcı kızıl sultan olarak görenler ittihatçıların kalıntıları ile ermenilerdir. Bu çıkışı sıradan grup toplantısı konuşmasından ziyade bir yol ayrımı olarak okumak, son dönem peş peşe yapılan uygulamalara baktığınızda çok da hatalı olmayacaktır. Parti içindeki son tasfiyeler yol ayrımına karşı çıkma niyetinde olanlara bir mesaj olarak da görülebilir.

Konuşmanın o bölümünü ayakta alkışlayan eski ülkücü vekiller, genel başkanın ses tonu yükseldi, burada ayağa kalkılacak diye düşünmüş olabilirler mi ? Ya da mesaj alındı olarak mı yorumlamalıyız?
Ermeni soykırımı açıklaması yapan HDP'li Garo Paylan'a tepki verip, CHP li Sezgin Tanrıkulu'na sessiz kalmak da aynı stratejinin ürünü olabilir mi?

Bu soruları uzatmak mümkün de , konudan sapmayalım.

1908- 1918 arasında bu sloganları atan komitacılar devletin sonunu getirirken,milyonlarca insanın ölümü kalanların da göç etmesine sebep olmuşlardır. Bu dönemi incelediğim tarihten itibaren bu sloganları her duyduğumda tüylerim diken diken olur.

1908-18 arasında olanları bir araştırın ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Üzerinden yüz yıldan fazla bir süre geçti, onlara göre diktatörün!!! ismi değişse de atılan sloganlar aynı. Asıl mesele devamı da aynı olursa ortaya çıkacak, o zaman başınızı vuracak taş ararsınız ama zor bulursunuz.

SON SÖZ

Siyasetçinin en büyük sorunu etrafındakilerin sürekli beslediği egosudur. Siz en iyisini bilirsiniz efendim ile başlayan ve sürekli beslenen ego, eğer yönetemezse sonunu getirir. Yerel, genel, eski yeni siyasetçilere bu gözle bir bakın, doğruları direkt yüzüne söyleyecek birini etrafında tutanı görebilecek misiniz? Bu gereksiz egonun son kurbanı İBB Başkanı İmamoğlu oldu. Yerel genel tüm siyasetçilere ibret olmalıdır, tabii ki başlarını gömdükleri kumdan çıkarabilirlerse.

Yaptığı skandal hatalarla oluşturduğu çukurlardan her kaçışı egosunu biraz daha yükseltti. Siyaset böyle birşey işte birçok kez sıçradı en sonunda kendi mahallesinin hassas noktasına dokunmaya kadar gitti. Pervin Buldan ile ağaç dikmeye, depremde tatil, karda İngiliz büyükelçisi ile yemek olayına bırakın tepkiyi destek veren kitlesi otobüsdeki fotoğrafa tepki verdi, ilginç.

İBB Bütçesinin önemli bir bölümünü imaja ayıran İmamoğlu ek bütçe talep etse iyi olur, bu işin temizliği ucuz olmayacak gibi görünüyor.

Son gelişmelerin siyasi geleceğini Kılıçdaroğlu'na bağlayan CHP Genel Merkezindeki kadroda büyük mutluluk oluşturduğu da dikkate alınmalıdır.

Aday netleşene kadar çıkacak kavganın ilk raundu Kılıçtaroğlu 'na yazılır.

Birileri bugüne kadar neden hiç Mansur Yavaş'tan bahsetmiyorsun o da iddialı adaylardan biri diye merak ediyor olabilir, ilk ve son kez olmak kaydıyla cevap vereyim.

Mansur Yavaş'ı tanımıyorum ancak adaylığına onay verecekler kendisini muhakkak yakından tanıyorlardır. Kendisini ülkücü olarak tanımladığını biliyoruz. Eğer gerçekten ülkücü ise aday yapmazlar, ben de aksi kanıtlanana kadar kendisine inanmayı tercih ediyorum !!!

2023 seçimleri birinin gelip diğerinin gideceği sıradan bir seçim değildir. Bölgeyi ve dünyayı etkileyecek sonuçları olacaktır. ABD, AB, İNGİLTERE, RUSYA,ÇİN , legal illegal tüm güç merkezleri sonuca kendi lehine etki etmek istemektedir. Bu kavgaları biraz da buradan okumak gerekir. Aday belirlemenin zorluğu da buradadır. Öne çıkanlara yapılan ve yapılacak operasyonlara da bu gözle bakılmalıdır. İngiliz büyükelçisi ile fazla yemek yersen diğer kanadın operasyonu gelebilir. Mesele otobüse binenler ile ilgili değildir, otobüsten indirilenlere bakmayı deneyin.

Çok sıcak bir yaz bizi bekliyor, izlemeye devam.