Mustafa KALABALIK'ın Köşe Yazısı
Bir kısım insanlar, yaşananları algılamakta, yaşadıkları karşısında kendi konumlarının ne olduğunu fark etmekte sorun yaşarlar..
Olanca güçleriyle, inatla, eski alışkanlıklarını terk etmeyi, gerçekleri görmeyi reddederler.
Belki de olayların sadece somut olanlarını görebilme, fark edebilme ve değerlendirebilme özellikleri geliştirilmiş olmalarına rağmen, soyut olanlarını değerlendirebilme özelliklerini geliştiremediklerindendir..
Soyut düşünce yetkinliğini kendine kazandıramayanlar, sadece kendilerine öğretilenler, söylenenler, okuması için önüne gelenlere göre değerlendirme yapmayı doğru ve gerçek kabul eden insanlardır.
Karşı fikirlerin de olabileceğini, söylenenlerin, yazılanların altında, gizli veya başka anlamların da olabileceği gerçeğini de fark edemezler..
Aslında, karşılaştığı örneğin kendi geleceğini, yaşadıklarını doğrudan ilgilendirmesine rağmen, gerçekleri bir türlü konduramaz kendisine.
Kim bilir, belki de kendi eksikliğinin farkına varılması korkusudur…
‘Yaşam yaratabilmek, güçsüz insanda bulunmayan bir takım nitelikler gerektirir. Yaşamı yok etmek için ise, yalnızca şiddete başvurmak yeter. Yaratamayan insan yok etmek ister’
Bu meziyetlerini bilen ‘insan müsveddeleri’, başarı yaratma noksanlıklarının başkalarında var olduğunu gördüklerinde, her türlü dedikodu, yalan, iftira ile engel olmaya başlarlar.
Maneviyatlarını bile göz ardı ederler. Halbuki, gelecek planlarını beraberce yaptıkları, meydanları beraberce dolduracak oldukları insanları, anlamsız kibir ve fesatlık yüzünden dışladıklarını, onların tabiriyle de meydanı boş bıraktıklarını yinede görmez, göremezler..
Meydan herkesin meydanı… Er meydanı…
Eğer varsa yüreğin, meziyetin, kabiliyetin, fikrin, sende çık bir şeyler üret, topluma faydan olsun..
Sadece kendini düşünmeyi bırak, başkalarının da yaşam hakkı olduğunu, aynı meydanda senden başka insanlarında yer alabileceklerini, belki de senin eksikliğini başkalarının tamamlayabileceğini gör.
Çıkmadığın meydana, seni birilerinin çekiştirmesini mi bekliyorsun? Veya, çıkmak isteyenlerin senden veya başkalarından icazet almaları mı gerekiyor?
Siz siz olun, “meydanı boş gördüler!” diyenlere karşı yine de, samimiyetinizi, kalbinizden sevgiyi, yüzünüzden gülücükleri eksik etmeyin.
Toplum için eksikleri gördüğünüze veya katkı sağlayabileceğiniz bir şeyler olduğuna inanıyorsanız, inandığınız değerlerin, hayallerinizin peşinden gitmeye devam edin…
Çin düşünürü Lao Tzu'nun zamanında geçen bir hikayenin sonundaki öğüt, sanırım hepimize hitap edilmiş gibi..
‘Acele karar vermeyin.
Hayatın küçük bir parçasına bakıp, tamamı hakkında hükme varmayın.
Karar, aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl, düşünmeyi, dolayısıyla gelişmeyi durdurur.
Buna rağmen akıl, insanı daima karar vermeye zorlar.
Çünkü gelişme halinde olmak, hepimizi huzursuz eder.
Oysa gezi, asla sona ermez.
Bir yol biterken, yenisi başlar; bir kapı kapanırken, bir başkası açılır.
Bir hedefe ulaşırsınız, daha yüksek bir hedefin oracıkta olduğunu hemen görürsünüz.’
Kendinizden gördüğünüz, bildiğiniz, başkalarına konduramadığınız meziyetlerin, siz istemeseniz de, hoşlanmasanız da olabileceğini, kısmetinde var ise gerçekleşeceğini, kaderinde ne varsa onun olacağını ne çabuk unutuyorsunuz?