Tefekkür Saati - Ayşe Battal

Sevr Mağarası'nda 3 gün kaldıktan sonra Mekke müşriklerini atlatan Rasûlallah (s.a.v) ve yol arkadaşı Hz. Ebu Bekir (r.a), peşlerinde ödül avcıları olmasına rağmen Medine'ye doğru yola koyulmuştu.

İki aziz dost yanyana yürürkerken, birden Hz. Ebu Bekir (r.a), Efendimiz (s.a.v)'in bir sağına geçiyor, bir soluna. Sonra bir arkasına geçiyor, bir önüne... Bir türlü yerinde durmuyor, duramıyordu; Rasûlallah (s.a.v)'in etrafında halkalar çize çize yürüyordu.

Efendimiz (s.a.v), Hz Ebu Bekir (r.a)'in bu yürüyüşüne bir anlam veremiyor ve soruyordu; "Ey Ebu Bekir! Neden yanımda yürümüyorsun da etrafımda halkalar çizip duruyorsun? Senin yerin benim sağımken, seni böyle yürümeye iten nedir?"

Hz. Ebu Bekir cevap veriyor: "Ya Rasûlallah! Düşünüyorum ve diyorum ki; ya birden Sana önden bir saldırı olsa, hemen önüne geçiyorum, Sana değil bana gelsin diye... Sonra ya arkadan saldırı olsa diye düşünüyorum, arkana geçiyorum. Ya sağdan ya soldan deyip, sağa sola geçiyorum. Sana bir şey olmasın da bana olsun diye böyle yürüyorum."

Bu sözler karşısında çok duygulanan Rasûlallah (s.a.v), "Beni çok mu seviyorsun Ey Ebu Bekir?" diyor. Hz.Ebu Bekir de "Evet Ya Rasûlallah! Çok hemde çok seviyorum. Öyle ki senin için gözümü kırpmadan ölecek kadar seviyorum" diye cevap veriyor.

Rasûlallah (s.a.v) daha da duygulanıyor; "Ey Ebu Bekir! Şimdi sen benim yerime ölür müsün? Ölümü göze alabilir misin?" diye soruyor bu kez.

"Evet" diyor Hz. Ebu Bekir; "Ya Rasûlallah! Eğer ben ölürsem sadece babam Ebû Kuhâfe'nin evi ağlar. Ama Sen ölürsen, sana bir şey olursa, bu ümmet ağlar, bu din ağlar, varlık aleminin tamamı ağlar. Sen değil, ben senin yolunda ölmeliyim."
İşte ölümüne sevgi, Hz. Ebu Bekirce sevgi...

(Hadis kaynağı: eş-Şami, Sübülü'l Hüda, III, 342; Beyhaki, Delailü'n-Nübüvve, XIV, 135)

Sahabeler Rasûlallah (s.a.v) kendi canlarından olmaları pahasına severdi...
Rasûlallah (s.a.v) ve İslam Akidesi sevgisi işte böyle bir sevgiydi...

Ve bu sevgi lafta değildi, iliklerine ve benliklerine işleyen bir akideydi...
Dünyada akidelerinden başka hiç bir şeye ihtiyacı yoktu onların...
Hayatlarına İslam akidesinden başka bir gaye, bir ideal hakim olmamıştı, olamamıştı...
Kendilerine herhangi bir menfaatin isabet etmesini arzu etmedikleri gibi, onun uğruna feda etmedik birşeyleri de kalsın istemiyorlardı...

Çünkü tek amaçları vardı, Allah'ın razı olduğu yoldan sapmamak ve bağlı kalmak...
Çünkü tek amaçları vardı, ahireti kazanmak...
Günlük dünyaya karşılık, sonsuz hayatı kazanmaktı dertleri...
Onların bizler gibi, dünyalık dertleri yoktu!