İbrahim İnanç Çakıroğlu'nun Köşe Yazısı
Bu hafta ki yazımın konusu ‘’Türk Konseyi’nin’’ aldığı ortak Tarih dersinin Türk devletlerinde okutulması üzerineydi fakat ülke gündeminin sık sık değişmesi ve geçtiğimiz hafta Regaip kandilinde Suriye’nin İdlip kentinde yaşanan kahpe saldırı neticesi belirli siyasi bir görüş içinde olan hatta son yıllarda görüşü de, görüştükleri de pek belli olmayan bir güruh’un Suriye’de ne işimiz vardı söylemi yazı konumu değişmeme sebep oldu. Ocak 2018’de yine burada yazdığım ve ‘’Coğrafya Kaderdir’’ başlıklı yazım aklıma geldi. İbn Haldun’un asırlar öncesinden bugünleri işaret edercesine söylediği bu söz başlı başına Türkiye’nin Suriye politikasını anlamak için yeterde artar bence.
Peki Nedir bizim kaderimiz?
Kan gölüne dönmüş, her yerinde savaşın olduğu Ortadoğuya komşu olmak hatta geçmişinin huzurlu ve mutlu günlerinde bulunmak Türk milletinin değişmez ve değişmeyecek kaderidir. Osmanlı İmparatorluğu ve onun devamı olan Türkiye Cumhuriyeti’nin bu coğrafya da olduğu sürece Suriye başta olmak üzere Osmanlı bakiyesi olan tüm Ortadoğu coğrafyasına kayıtsız kalmaması 1041’de Malazgirte girip Türk milletinin kaderini yeniden yazan Alpaslan’ın Türk İslam ülkü mücadelesinin devamıdır. Karakterler değişse de senaryonun aynı olduğu bu bereketli coğrafya da var olma mücadelesini sürdürmek Türkiye Cumhuriyetinin en doğal hakkıdır. Bin yılı aşkındır bu topraklarda bulunan zaman zaman adı değişse de Türk milletinin sinesinden çıkan ve bugün adı Türkiye Cumhuriyeti olan bu ruh Suriye’de yaşanan drama bir nebze engel olmak ve kendi topraklarına sıçrayacak her türlü tehlikeyi bertaraf etmek için orada bulunmakta ve bulunmaya devam etmeli. Çünkü orada bu millete çok iş düşmekte.
Her fırsatta Suriyeli mültecilerin burada ne işi var diyen Kemal Kılıçdaroğlunun anlayacağı şekilde madde madde anlatayım.
1-) Türkiye Cumhuriyeti İdlib’e Astana sürecinde yapılan görüşmeler neticesinde Suriyeli muhalifler tarafından ortak kararla istendi. Yani bir sınır ihlali ve ya emperyalist bir girişim yok.
2-) Muhaliflerin yoğun olduğu hatta onların idaresinde olan İdlib’e yoğun hava saldırıları yapılmakta. Şayet Rejim güçleri ve destekçisi Rusya burayı ele geçirir ise yaklaşık 1.5 milyon nüfusu olduğu söylenen kentin birçoğu Türkiye’ye göçmek için akın edecek.
3-) Türkiye Rusya ile yaptığı Soçi Mutabakatı ile elde ettiği kazanımları sonuna kadar savunacak ve savunmalıdır. Şayet bu mutabakat ile elde edilen kazanımlar kaybedilirse Türkiye sınırından 30 km geri çekilen PYD eski yerlerine geri dönebilecek.
4-)Soçi mutabakatında Türkiye’nin girdiği 32 km alanda kalması kabul edilmişti. Bu alan geri alınmak istenecek.
5-) Askeri gücünü önemli ölçüde yitiren ve yıpranan Rejim güçleri her türlü grubu yanına almak için çaba gösterecek. Bu çabalardan birisi ise Türkiye’nin yerleşik olduğu alanlara PYD’yi yerleştirmek olacaktır. Tekrar hayata geçirilmek istenen bu hamle Türkiye’nin en büyük sorunlarından birisidir.
Bu maddeleri artırabilirim ama bu kadarının yeterli olacağı kanaatindeyim. Orada ne işimizin olduğunu anlamak isteyen için konunu mahiyeti ortada. Şayet biz İzlanda ve ya Linçeştayn olarak orada olmuş olsaydık Kılıçdaroğlu’nun söylemi sonuna kadar haklı olabilirdi ama biz tarihsel, kültürel, dinsel manada uzun yıllardır birbirine bağlı olan ve günümüz itibari ile ülkemiz açısından güvenlik endişesi barındıran kapı komşumuzun topraklarındayız. Milli karakteri belli olan ve bu tür durumlara asla kayıtsız kalamayan bir toplumuz. Evet kaderimiz bu, coğrafyamız bu çünkü. Evet ‘’Şehitler tepesi boş kalmayacak’’ bu şanlı bayrak rüzgar bekledikçe. Kendi ülkesine orada ne işimiz var diye soranlara naçizane tavsiyem Suriye’ye sınırı dahi olmayan Rusya’nın, İran’ın ne işi var diye sormalarıdır.