Ahmet AKÇAALAN'ın Köşe Yazısı

Bir süreç yaşıyoruz,

Bazen kısır siyasete,

Kısır dedikodulara dalıyoruz.

Bazen yerel yönetimlerde makamdakilerin hatalarına öfkelenirken, Ankara’ya ve verilen mücadeleye bakamıyoruz.

Gördüklerimize, duyduklarımıza isyan ediyoruz.

Bazen makamdakilerin hataları üzerimize yük oluyor.

Söylesen bir dert, söylemesen yük oluyor.

Ne ağır bir yük…

Ve susamayarak, haykırıyoruz.

“Yanlışları ve bu yanlışlar görülmüyor mu?” sorusunu son çığlık haykırırken, ideallerimiz arasında mesafeye yol açıyoruz.

Sonuna kadar haklı olduğumuz haykırışa karşılık sabrımızla kıyaslanıyormuşuz.

Gördükçe çıldırırken,

Dişlerimiz etimize batıyordu.

Haykırmak istedikçe,

Geleceğe bak denilmesi zorumuza gidiyordu.

Bizlere gösterilen beka oluyor.

Bitmeyen kumpaslar,

Bitmeyen oyunlar,

Bitmeyen hamleler,

Bitmeyen iftiralar,

Ben deme lüksümüz yok,

Bir küçük yara açma sebebimiz yokmuş.

Bazen yükümüz ağırlaşıyor.

Çileye mi, rahata mı talipsin deniliyor.

Yanmama, ateşe girmeme lüksümüz yok,

Yükümüz git gide ağırlaşıyor.

Ve bir davet ile onurlanıyoruz.

Sabır, savaşmaktan daha ağır,

Sabretmek, yazmaktan daha ağır,

Sabretmek, söylememekten daha ağır,

Sabrın mükafatı ise paha biçilmez…

81’de 1.

81’de tek.

Artık daha dikkatliyiz.

Artık daha duyarlıyız.

Daha sabırlı olacağız.

Daha hassas olacağız.

Bir su damlası zararın sebebi olmayacak.

Yanlışı direk aktaracağız.

Bir davada misyonumuz hatırlatıldı.