Ahmet AKÇAALAN'ın Köşe Yazısı
Başlığı okuyunca, hemen tepki göstermeyin.
Burada çok önemli bir uyarı, ikaz var.
2001 yılında kurulan Ak Parti, her seçimde başarı ile çıkmıştır.
Bundan bahsetmiyorum.
Birileri kabul etmese de yıllardır gerçek bir yerel seçim unuttuk. Peki yerel seçim nedir? O ilçenin adayının profiline bakılır. Nasıl biridir? Dürüst müdür? Yaptıklarına bakılır? İlçeye hakim mi? Neler yapacak? En önemlisi adayların projeleri beklenirdi. Son yıllarda bunların hepsi unutuldu.
Yıllardır liderlerin yerel seçimin önüne geçtiği bir süreç yaşıyoruz. Ve Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile yerelde muhalefet belediye başkan adayları yarışıyor. Böyle bir eşit denge olabilir mi? O yüzden diyorum Ak Parti yerel seçimi tam anlamı ile yaşamadı. Nitekim lider eksenli siyaset zamanla muhalefette hizmeti görmeyerek, ideolojik körlüğe dönüştü. Karşı olma düşüncesiyle sandığa yansıdı. Siyaset genel eksenli taraf olma kültürü ile sandığa yansıdı.
Ak Parti için vatandaş sevdiği liderine yerelde de adaya bakmayarak sahip çıktı. Hatta "adaya değil Reis’e oy veriyorum" algısı böyle yayıldı.
Fakat ilk defa sahada çok farklı bir tablo okuyorum.
Ak Partililer "bizden Kocaeli’nde CHP belediye alamaz ancak biz yanlış adayla belediyeyi kaybederiz" diyor. Aslında burada bir itiraf var artık vatandaş eskisi kadar liderlere bakmıyor. Lider siyasetinden uzaklaştı. Yerelde bir dönüşüm bekliyor. Ak Parti her yeri yönetti birazda benim ilçemi başkaları yönetsin düşüncesi yayılıyor. Ak Parti içerisinde oy düşsünde benim değerim anlaşılsın diyenlere girmiyorum. Onlar şuanda kenarda bekliyor. Oy kaybı olsun diye yapmadıkları kalmadı.
Güzel olan şu ki siyasi olarak söylüyorum, artık adaylar yarışacak.
Peki ne oldu da vatandaş, adaya bakmak istiyor.
Ekonomik kriz, kavgadan sıkılma, 2 yılda bir değişen politika vb…
Geldiğimiz noktayı bir hikaye ile tamamlayayım;
Fırat’ın bir yakasında yaşayan bir delikanlı ile öbür yakasında yaşayan güzel bir kadın varmış. Birbirlerine aşık olmuşlar. Delikanlı her gece Fırat’ın sularında yüzerek karşı yakaya geçer sevgilisine ulaşırmış. Gece sabaha kadar sohbet ederlermiş. Şafak sökmesine yakın delikanlı sevgilisinden müsaade isteyip, kendini Fırat’ın azgın sularına bırakır ve karşı yakaya geçermiş. Bu gecelerce böyle sürüp gitmiş. Yine bir gece delikanlı Fırat’ı geçip sevgilisinin yanına gitmiş. Şafak sökerken delikanlı müsaade istemek üzere kadına yaklaştığında bir şeyin farkına varmış ve kadına dikkatle bakarak;
– Senin bir gözün kör müydü! demiş. Kadın o zaman delikanlıya bakarak;
– Sen sen ol, sakın ola bugün Fırat’a girme demiş.
Delikanlı kadından ayrılmış, Fırat’a girmiş ve yüzme bilmediğinden boğularak ölmüş. Bizim delikanlı gerçekte yüzme bilmiyormuş, duyduğu aşk yüzünden, onun gücü sayesinde Fırat’ı geçermiş.
O aşk bitince de…
************
Günlerdir Ak Partililerle sohbet ediyorum.
Hepsinde bir aşk azalması var.
Adayı bekliyorlar.
Kendilerine göre doğru adayı söylüyor ve gerekçeleri sıralıyorlar.
Adayın önemini artık masaya yatırıyorlar. Yanlış aday da bedelini ağır olacağını düşünüyorlar. Reis var vatandaş oy verir demiyorlar, sıkıntı var diyorlar…
İşte ben de bu yüzden diyorum.