Haziran kapıyı çaldığında, tezgâhlar birden kırmızının en canlı tonuna bürünür. Bu, doğanın bize fısıldadığı bir haberdir: Kiraz zamanı gelmiştir. Küçük bir çocuk gibi sevinir insan; sabah kahvaltısında birkaç taneyle güne başlar, akşam yemeğinden sonra avuç avuç yer, tatlı bir neşe gibi dağılır damağına. Ama bizler çoğu zaman sadece meyvesine talibizdir. Sapını çöpe atar, çekirdeğini önemsemeyiz. Oysa kiraz sadece etli, tatlı meyvesinden ibaret değildir; sapı, çekirdeği ve içinde sakladığı doğal mucizeleriyle bir bütündür. Her parçası, doğanın özenle yazdığı bir şifa şiiridir.
Kirazın içi dolu dolu bir meyvedir. İçinde antosiyanin adında bir doğal madde var. Bu madde vücutta iltihabı azaltmaya yardımcı olur. Eklem ağrısı çeken, gut hastalığıyla boğuşanlar için adeta doğal bir destek. Bir de melatonin içerir; bu da uykusu düzensiz olanlara iyi gelir.
Gelelim asıl gizli kahramana: Kirazın sapına. Kurutulup çay olarak içildiğinde böbreklerin dostu olur. Vücuttaki fazla suyu atmaya yardımcı olur. Mesaneyi temizler, hafif idrar yolları sorunlarında rahatlatıcıdır. “Ödem var” diyenin dostu, “şişkinlikten yakınıyorum” diyene ilaç gibi gelir.
Kiraz sapı aynı zamanda liflidir. Yani bağırsakları tembelleşmiş olanlara güzel bir destek olur. Kabızlıkla uğraşanlar için doğadan gelen nazik bir çözüm. Düşük kalorili olması ise diyet yapanların yüzünü güldürür. Üstelik bol C vitaminiyle bağışıklığı güçlendirir, içindeki potasyumla kalp sağlığına katkı sağlar.
Kirazı artık sadece tatlı bir meyve olarak görmeyin. Mevsimi gelmişken dolabınızda sadece meyvesine değil, sapına da yer açın. Atmayın, kurutun, değerlendirin. Küçük bir sap, büyük bir fayda olabilir.