İbrahim İnanç Çakıroğlu'nun Köşe Yazısı
Bir stratejist ya da analist değilim. Hasbelkader Uluslar arası İlişkiler eğitimi almış bir kardeşinizim. Belki başlık biraz iddialı hatta derinlemesine bilgiye sahip olmayı gerektirecek bir başlık. Öyle olsa bile şükür kaynak taraması yapabilen, okuyabilen ve okuduğunu anlayan birisiyim. Kısmi olarak Rusya-Türkiye ilişkilerine İdlipte yaşanan hain saldırı dolayısı ile göz atmak gerekecek. Başlığın anlamını daha iyi kavramak için biraz detaya inmeye çalışacağım.
Hep o klişe sözle başlar yazılar ve makaleler. ‘’Biz jeopolitik konumu haiz bir ülkeyiz’’ söylemi herkesin dilindedir. Rusya denilince de akla ilk gelen ‘’Sıcak denizlere yani Akdeniz’e inmek en büyük dış politika ideallerindendir’’ söylemi gelir. Evet bunlar doğrudur fakat yetersizdir. Uzun yıllardan beri komşu olmamızdan olsa gerek en çok savaştığımız milletlerin başında Rusya gelir. Osmanlı’nın özellikle son dönemlerinde birçok savaş gerçekleşmiştir. 1. Dünya savaşında da karşımızda bulunan bloğun o dönem ki güçlü devletlerinden birisi Çarlık Rusyadır. Ta ki Çanakkaleyi geçemeyen İtilaf devletlerinin, Çarlık Rusya’ya ulaşmayan yardımı neticesine kadar iki devlet arası savaş devam ediyor. İçerde iktidarı, Bolşevik yani Komünistler ele geçirince tarihin kırılma noktalarından birisi yaşanıyor. Amacı Kapitalist, Emperyalist devletler ile mücadele etmek olan Sovyet Rusya, komşusu olan Osmanlı ile olan savaştan çekiliyor ve çekilirken de Emperyalist devletler ile Çarlık Rusya döneminde yapılan gizli anlaşmaları açıklıyor. Kendi siyasi rejimini Türk topraklarına ihraç etmek isteyen Sovyet Rusya ‘’Düşmanımın düşmanı benim dostumdur’’ mottosu gereği ileride kurulacak olan Türkiye Cumhuriyetine destek vermeye başlıyor. Öyle ki Necip Hablemitoğlu’nun yazmış olduğu hatta kitaba da adını veren Yeşil Ordu Cemiyeti gibi Sosyalist birçok gurubun faaliyetlerini destekliyor.
Milli Mücadele döneminde bizlen aynı özellikleri barındıran Sovyet Rusya’da, Emperyalist Devletler tarafından yıkılmak isteniyor. Atatürk’ün de ifade ettiği gibi ‘’ avamil-i tabiiyeden mütehassıl’’ yani ‘’tabii şartlardan doğan dostluk’’ söylemi üstüne kurulu zeminde ilişkiler olumlu devam ediyor. İlişkiler o dönem o kadar olumlu gidiyor ki, Sovyet rejimi silah yardımına varana kadar bugün Türk Sol fraksiyonunun ağzından düşürmediği ama yanlış bildiği altın ve para yardımını yapıyor.
Bu dönemi Denge politikası üzerine tesis eden Atatürk Türkiye’si olumlu ilişkileri muhafaza etmeye çalışıyor. Atatürk bu konuda oldukça titiz davranmasına rağmen 1936’da İtalya’nın Habeşistanı ele geçirmesi ve donanmasının güçlenmesi Türk-Sovyet ilişkilerinin olumsuz yönde değişmesine sebep oluyor. İmparatorluk Yolu bakımından riske girmek istemeyen İngiltere, Akdeniz ülkesi Türkiye’ye dayanmak istiyor, Türkiye ise Mussolini İtalya’sının saldırgan tavrının kendine sirayet etmesini istemiyor, sirayet edecek olur ise de bunun güçsüz bir donanmaya sahip Sovyet Rusya ile engellenemeyeceğini iyi biliyordu. Türkiye ile İngiltere’nin yakınlaşmasından rahatsız olan Sovyet Rusya, Türkiye’den uzaklaşıyor. Bu uzaklaşma neticesinde 1939 ve 1945 arası çok şiddetli geçecek bir döneme giriliyor.