İbrahim İnanç Çakıroğlu'nun Köşe Yazısı
Birleşmiş Milletler tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti tarafından Türkiye Cumhuriyeti’ne Libya’ya asker göndermesi için resmi talepte bulundu. Türkiye bu talebe olumlu yanıt verdi 27 Kasım 2019’da UMH ile Türkiye arasında Askeri ve Güvenlik anlaşması imzalandı. Bu anlaşma Türkiye Büyük Millet Meclis’inde 14 Aralık, UMH tarafından ise 19 Aralıkta onaylandı. Ayrıca yine 27 Kasımda Türkiye Cumhuriyeti’nin Doğu Akdeniz politikasını da şekillendirecek olan Münhasır Ekonomik Bölgeleri belirleyen deniz yetki anlaşması da imzalandı. Yapılan bu deniz anlaşmasından sonra Yunanistan Dışişleri Bakanı Libya’nın Atina Büyükelçisini ‘’Persona non grata’’ yani istenmeyen kişi ilan etti. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi uluslararası hukuka aykırı olduğunu söylediği bu anlaşma için Adalet Divanına başvuru yapacağını duyurdu. Mısır karşı çıktı, Fransa 10 yıldan fazladır askeri yığınak yaptığı GKRY’ne daha çok destek verme kararı aldı. Hafter de arkasında Rusya, Fransa, Birleşik Arap Emirlikleri gibi devletlerden aldığı destekler ile saldırganlığını daha da arttırdı fakat son yıllarda Millileşen bununla kalmayıp gelişen Türk Savunma Sanayisinin ürettiği Silahsız Hava Aracı(SİHA) ile dünya gücü Rusya’nın hava savunma sistemi Panstir’i perişan eden TSK VE UMH güçleri Vatiyye hava üssünü alıp Libya adına son yıllarda ki en büyük kazanımını el etmeyi başardı. Peki neden 7 düvel yine birleşti de Türkiye’yi attığı bu adımdan vazgeçirmek istiyor.
Durumun analizini yapmak için önce Münhasır Ekonomik Bölge nedir onu açıklamaya çalışayım. Birleşmiş Milletler 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi 56. maddesi ‘’Münhasır Ekonomik Bölge deniz yatağı üzerindeki sularda, deniz yataklarında ve bunların toprak altında canlı ve cansız doğal kaynakların araştırılması, işlenmesi saire ile ilgili egemen hakları’’ ifade eden ve MEB’i tanımlayan maddedir. Yani anlaşılacağı üzere deniz üstü ve altında arama, tarama faaliyetlerinin yapılabileceği bölge MEB’dir. Yine işbu sözleşmenin 57. maddesine göre Münhasır Ekonomik Bölge, sınırı 12 mil olan Karasuları’ının bittiği hattan itibaren 200 mil yani 370 km’dir. 60. madde’de ise konu ile ilgili neler yapılabileceği açıklanmakta. Maddelerden de anlaşılacağı üzere iki devlet attıkları bu adım ile ekonomilerine katkı yapacak bir hamle yaptı. Doğu Akdeniz’in özellikle hidrokarbon ve doğalgaz zenginliğinin son yıllarda herkes tarafından bilinir olması iki devletin bu adımı daha da ileri getirebilecekleri durumda nasıl bir kazanım elde edileceğinin sinyallerini vermekte. Türkiye özelinde bu duruma bakıldığında ihracat açığı olan ve ithalatta özellikle enerjide dışa bağımlı olması Doğu Akdeniz’de çıkarılacak doğal kaynaklar ile bu olumsuz duruma dur denmesi yönünden anlaşılması gereken bir durum olmakta. Kabuğunu kırmak isteyen ve Uluslararası kamuoyunda daha gür ses ile haykırmak isteyen Türkiye şayet bu politikasında başarılı olur ve kaynaklara erişebilirse nasıl bir ekonomik gelişim olur varın siz düşünün.
Anlaşma her ne kadar ekonomik olarak önemli olsa da diğer sac ayağında siyasi kazanımlarda mevcut bulunmakta. 2003 yılında MEB için GKRY, İsrail ve Mısır arasında bir anlaşma imzalanmıştı. Yapılan bu anlaşma neticesinde 13 parselden hidrokarbon çıkarmak için ihaleler bile tamamlanmış durumda. Ayrıca bu devletlerin anlaşmaya Yunanistan’ı dahil etmesi gibi bir durumun olması bulunduğumuz coğrafi konumdan ötürü Doğu Akdeniz’e sadece kıyı olarak kalan ve bölgede hiçbir hükmü olmayan bir devlet olmamıza neden olacaktı. Bahsolunan 3 devlet ile Yunanistan arasındaki hat Türkiye’nin bu diplomatik girişimi ile bertaraf edilmiş oldu. Böylece Türkiye’ye hasımlığını saklayamayan Mısır’ın enerji üssü olması engellendi. GKRY’nin Kıbrıs sorununun çözümü önündeki şımarıklığının bir kenara atılması ve çözüm masasına ilerleyen zamanlarda daha güçlü oturulma fırsatı doğdu. Türkiye tarafından resmi olarak tanınmayan GKRY ile uzun soluklu iş yapılamayacağı İsrail’e tekrar hatırlatılmış oldu. Son olarak bu strateji ile Rusya en büyük hayali olan Akdeniz’de Suriye’ye hapsedilecek.
(YAZININ DEVAMI YARIN)