Çetin Çıldır'ın Köşe Yazısı

Yazımıza bir tespit yaparak başlayalım. İktidar kanadı Suriye meselesini anlatma konusunda başarısız olmuştur. Bırakın karşı cephede olanları, doğal seçmenine bile konu sağlıklı anlatılamamıştır. Hala Suriye’de ne işimiz var söyleminin karşılık buluyor olması ve iktidarın bu söyleme verdiği aşırı reaksiyon bu tespiti doğrulamaktadır. Sosyal medya üzerinden yayılan Taksim yılbaşı görüntülerinde eğlenen Suriyeliler, plajlardaki Suriyeli görüntüleri ile başlayan, bizim çocuklar şehit olsun onlar yaşasınlar propagandası tutmuştur. İktidar kanadının sayısal olarak çok, nitelik olarak yetersiz medya kadrosu bu propagandalar karşısında çaresiz kalmıştır. Suriye meselesinin iç siyasete de önemli etkileri olmuştur. Genel seçimlerde zor da olsa bir başarı edilse de yerel seçimlerdeki kayıpların önemli bir sebebi de bu konudur. İstanbul-Ankara’yı geçin sadece Bolu seçimlerini bile analiz ederseniz bu sonuca ulaşırsınız.

Özetle Türk halkının önemli bir bölümü Türkiye’nin Suriye’de bulunma sebebinin Suriyelileri kurtarmak olduğuna inanmaktadır. İşte bu nedenle de kaçan Suriyeliler yerine kendi evlatlarının şehit olmalarını anlamamaktadır. Peki olayın aslı bu mudur?

Tabi ki Türkiye’nin orada bulunması, en azından oluşan güvenli bölgelerde insanların nispeten huzurlu yaşaması sonucunu doğurmuştur. Asıl amaç olan Türkiye’nin güvenliği meselesi ise sağlıklı anlatılamamıştır. Suriye’de ne işimiz var diyenler bu güvenliğin sınır içinde de sağlanabileceğine inanmaktalar. Sınırlardan mülteci geçişlerine engel olunmayacağı kararı ile ortaya çıkan tablo bu iki tezin sağlıklı yorumlanmasını sağlayacaktır. Bir ülkenin sınırlarının tek taraflı olarak kontrolünün mümkün olmadığı gerçeği gün gibi ortaya çıkmıştır. Sınır kontrolü iki ülkenin aynı anda yapması halinde bile son derece zor bir iştir. Amerika, Meksika sınırını tüm gelişmiş imkanlarına rağmen tutamamaktadır. Trump duvar öreceğini seçim propagandası olarak kullanmış olsa da bunun da çözüm olmayacağı görülecektir. Hayat standartları birbirine yakın ülkelerin sınırları sorunsuz olur. Bu standartlar ayrıştıkça sınır güvenliği zorlaşmaktadır. Hele sınırınızda bir ülkede savaş ve terör var ise sınır güvenliği sınırların içinden asla sağlanamaz. Yunanistan ve Avrupa sadece mülteci sorunu ile yüzleşmektedir. Oysa Türkiye mülteci sorununun yanında sınırında eğitilen ve donatılan terör sorunu ile yıllardır yüzleşmektedir. Televizyon ekranlarından seyrettiğiniz Yunanistan sınırında, ilave olarak silahlı teröristlerin olduğunu ve gece sınırdaki karakollara saldırı düzenleyip geri kaçtıklarını da ekleyin olayı daha iyi anlayabilirsiniz. Türkiye 1984 yılından beri işte bu sorunla yüzleşmektedir. Önce Saddam’ın zulmünden kaçan mülteci sorunu, son yıllarda da Esat zulmünden kaçan mülteci sorunu ile boğuşmaktadır. Eğer Türkiye’de bir zafiyet sonucu bu mülteci krizi doğsa idi Yunanistan’ın ilk yapacağı Edirne’yi kontrol edip mültecileri bu alanda kontrol altına almak olacaktı. Akının büyümesi halinde alanı Trakya’nın tamamı olarak büyütmesi kaçınılmaz olacaktı. İşte Türkiye’nin yıllardır yapmaya çalıştığı da budur.

SON SÖZ

Gerek Avrupa Birliği gerekse Yunanistan Türkiye ile sınır komşusu olmaktan rahatsızdı. Son karar ile yeni sınır komşuları Irak, Suriye, Afganistan hatta Afrika’nın bazı ülkeleri olmuştur. Belirli bir süre için yaşayacakları olaylar onlara Türkiye ile sınır komşusu olmanın konforunu hatırlatacaktır. Bir süre sonra sınıra yan yana asker dizme, dikenli tel örme hatta gelenleri öldürme ile bu akını durdurmanın mümkün olmadığını anlayacaklar. O sınıra gelenler bombaların ve silahların konuştuğu bir bölgeden geliyorlar. Kimyasal silah saldırılarına uğradılar. Gaz bombasıyla durdurulamazlar. Merkel’in yaptığı güvenli bölge açıklaması bu  anlama süresinin çok uzun olmayacağını gösteriyor. Bu iş dört hafta sürerse Avrupa yıllarca uğraşacağı bir sorunla yüzleşecektir. Doğru sorular Suriye’de ne işimiz var yerine, neden daha önce girmedik veya sınırları neden daha önce açmadık olsa anlaşılabilir. Bu uğurda verilen şehitler ise hepimizin canını yakmaktadır. Siyasetçiler en azından şehit verdiğimiz dönemlerde daha özenle konuşmalıdır. Devlet yoksa siyaset de yoktur. 1071’den bugüne bu topraklar için verdiğimiz tüm şehitlerimize saygılarımızla…