Mustafa KALABALIK'ın Köşe Yazısı
Hani bazen herhangi bir konuda anlatmak istediğiniz doğru kelimeleri bulamazsınız ya!
Duygularınızı tarif ederken değişik sıfatlar, anlatımlar kullanmak durumunda kalırsınız ya!
Bazen hayata dair yaşamışlıklarımız bize bir yorgunluk verir ya!
Ve bazen de yaşamak isteyip de yaşayamadıklarınız size ağır gelir ya!
Gönlünüzce yaşama hayalinizde bile bazen şöyle bir durup, düşünüp, revizyona gidersiniz ya!
İşte öylesine bir duygu içindeyim son aylarda...
Çevremizdeki birçok insanın da benzer düşüncelerde olduğuna şahit oluyorum aslında.
Pandemi sürecinde evlere kapanmamızın, kendimizle belki de hiç olmadığımız kadar yalnız kalışımızın etkisiyle deyin!
Etkileşim halinde olmak durumunda kaldığımız iş hayatı, sosyal yaşam ve umutsuzluğun ağırlığı deyin!
Kendini yeniden değerlendirme ve keşfetme süresi deyin!
Bıkkınlık deyin!
Usanmak deyin!
Uslanmak deyin!
Çaresizlik deyin!
Dinlenmek deyin!
İşte öylesine bir duygu içindeyim son aylarda...
Ve bu duygularım bana sesleniyor adeta…
Ve bu duygularımın sesine karşı duyarsız kalamıyorum…
Evet, on iki yıl önce başladığım, duygu, düşünce, fikir, öneri paylaşımı ve köşe yazılarıma, belirsiz bir süreliğine veda etmek üzere sizlerleyim bugün.
Bilmiyorum yeniden sizlerle olabilir miyim?
Ne zaman olabilirim?
Hangi şartlarla olabilirim?
Olursam, nerede ve hangi sıfatla olabilirim?
Bugüne kadar bana gazetelerinde köşelerini açan yürekli insanlara, kıymetli okurlarıma düşüncelerimi ve fikirlerimi özgürce ulaştırmamı sağlayan, en büyük destekçim olan herkese sonsuz teşekkürlerimi ve minnetlerimi sunuyorum…
Özgürlüklerin tadının değiştiği ve hissedildiği,
Otosansür zorunluluğunun(!) fikir üretimine engel olmadığı,
Düşünce çeşitliliğinin ve başarıların soyut da olsa cezalandırılmayacağı,
İkinci kitabım olan “9. Köy'den Sonra”nın arka kapağında da sunduğum üzere;
“Gönlünüzce haykırmak isteyip de haykıramadığınız,
Söylemek isteyip de söyleyemediğiniz,
İçinizde yaralar açmasına rağmen bir türlü iyileştiremediğiniz,
Adetimizdir deyip geçiştirdiğiniz,
Ayıp bilip sustuğunuz,
Yasak deyip dile getiremediğiniz,
Korkularınızı paylaşamadığınız,
Sesinizi çıkaramadığınız,
Kendinize ve ülkenize yakıştıramadığınız...
Hak edilenin hakkının verilmediğine,
Hak ve hukukun gerektiği gibi kullanılmadığına inandığınız ama 'öteki'leştiğiniz,
Farklı düşünceleri merak edip, bir türlü dinleme cesaretini kendinizde bulamadığınız,
Belki de gerçeklerin bildiğinizden farklı olmasından ürktüğünüz...
Doğru bildiklerinizin 'yanlış', yanlış bildiklerinizin 'doğru' olabileceği”ni yaşayarak gören ben!
Kendimi, en az bu kitabımı yazabildiğim kadar özgür hissettiğimde, sizlerle yine, yeniden buluşabilmeyi özleyeceğim daha şimdiden.
Bana belirsiz bir süreliğine müsaade…
Profesyonel iş hayatında “gazeteci” sıfatıyla ekmeğinin peşinde olan, evinin rızkını kazanabilme uğruna her gün düşüncelerini paylaşmaya devam eden, toplumun haber alma hakkına sahip çıkmaya çalışan (özellikle de özgür olamadığını hissedenler) tüm medya mensubu arkadaşlarıma kolaylıklar diliyorum.
Allah yar ve yardımcıları olsun.
Sabırlar ve vicdanları ile ruhlarının huzur bulmasını diliyorum…
Sağlıkla, sevgiyle, hoşgörüyle, özgür günlere…