Mustafa KALABALIK'ın Köşe Yazısı

Bir yıl önce, bir yıl sonra.

Değişen hiçbir şey olmadı, olacak gibi de görünmüyor bir süre daha…

Halbuki ne diyorlardı; “değişmeyen tek şey, değişimin ta kendisidir.”

Beklenti yerellerdeki hastalıkların tedavisiydi, ama yaşanan, değil tedavi, tamamıyla ulusala yerleştirilen bir virüs gibi artarak çoğaldı adeta.

Yerel medyanın, yerel seçilmişlerin “suflecileri” olmasından şikayetçiyken, aynı hastalığın ulusal siyaset ve ulusal(!) medyada da vücut bulduğunu görüyoruz uzun yıllardır.

Bu yazımda da, Genel Yayın Yönetmenimiz Ahmet Akçaalan’ın “Suflelerinizi Okuyacak Gazeteci Arıyorsunuz!” başlıklı yazısı üzerine bir kez daha hatırlatmak için sizlerle olmak istedim.

**

Değişmeyen Yerel Troller..!

“Yerel”, ülkenin geneline değil, toplumun sadece bir şehri ve ilçesinin hedef tahtasına yerleştirildiği, meşgale alanı olarak görüldüğü yerleşim yeridir bir anlamda.

Bu dar alanda hayatını sürdüren, ticaretini yapan, sosyal, kültürel, siyasi her çalışmalarını da, varlıklarını da, bu dar alanda yaşam kaynağı görenlerin yerleşim yeridir…

Bir ülkeyi düşünün ki, çoğunlukla tüm dünya ülkeleriyle ekonomik, güvenlik ve siyasi iş birlikteliklerinden kendisini soyutlayabilsin!

Bir ülke düşünün ki, kendi kendine yeterek, insanlarına barınma, beslenme, güvenme, özgürlük, kültür, uluslararası adalet sağlayabilsin!

Aynı şekilde de, bir şehir düşünün ki, çoğunlukla tüm şehri diğer şehirlerden soyutlayarak, ekonomik, sosyal, kültürel gelişmelerden bihaber yaşayabilsin!

Mümkün mü! Elbette ki değil…

İşte mücadele burada başlıyor kimi uyanık geçinenlere.

Gerçi başarılı oldukları ölçüde uyanıklıkları da tescillenmiş olmuyor değil hani..

Bu döngüyü bilinçli ya da bilinçsiz çözen, varlık ve güç mücadelesinde kendilerini ve dar toplumu, yine bu dar alana hapsetme çabasında olanlar da yok değil!

Eskilerin mahalle dedikodusu üreten tiplerinden uzaklaşarak, şimdilerin daha modern ve teknolojik bir dedikodu üreticisi konumuna, yani “trol” adı verilen bazen yanıltıcı, yönlendirici, aldatıcı, bazen de bilgilendirici, uyarıcı olabilen kesimlerini üreten bir yeni toplumla karşı karşıyayız işte.

Bu trolcülüğe yol veren, cesaret ve güç veren, takip eden, takip edip de bunların şer sözlerine göre de, hareketlerini, kendi benliklerini, sözlerini başkalaştıran, arkadaşlarından, dostlarından, çevresinden ve hatta akrabalarından dahi uzaklaştıran bir ötekileştirme yarattığını görmezler maalesef…

Bu yol vericiler;

Bu yerel trollerin yönlendirdiklerinin kazanmalarına sevinirler de, kendi kaybettiklerini, topluma kaybettirdiklerini farkına bile varmazlar.

Bu yerel trollerin kayırmacılığını, kayırıldıklarını, aleni şekilde görürler de, kayırılanlar adına sevinir durular.

Basbayağı bir yerel saltanat kurulur da, hala gözleri görmez, kulakları işitmez, bir kelam etmeyi bilmezler…

İşte bu yerel troller bu sebepledir ki, kısır bir isim listesi etrafında durmayı, belki de yenilikçi, gelişmeci, özgürlükçü isimlere açmayı yeğlerler ve gerçek değişimlere cesaret de edemezler, bunu akıl da edemezler.

Akıl sana ait değilse, ruhun özgür kalamaz.’

Ancak müsaade edileni yazmaya, söylemeye, kabiliyetleri ve yürekleri yeter..!

Alıştırılmışlar çünkü az ile yetinmeye!

Kendilerine lütfedilen kadar yaşamaya!

Hatta, fikir hapsine mahkum edilmişler de bilmezler bile..!

‘Doğruyu gördüğü halde düşüncelerini değiştirmeyenler, cahillikleriyle mutluymuş gibi yaşarlar.’

Kendilerine gelmez, gelemezler..!

Oysa Hz.Mevla’nın dediği gibi;

“Bana harflerden ve kelimelerden arınarak gel.

Kalıplardan kurtul, kalbinle gel.

Kalinden sıyrıl, halinle gel.

İster bu aşkın sen hali, ister ben hali olsun,

Geldiğin zaman ne sen, ne de ben olmayacağız burada.

O halde sadece gel.

İster seninle gel, ister sensiz, yeter ki gel.”