Kocaeli İl Müftüsü Mehmet Sönmezoğlu'nun Köşe Yazısı...

Ebû Sa’îd el-Hudrî (ra.) anlatıyor:
“Ensar’dan bazı kimseler peygamberimizden sadaka istemişlerdi. Peygamberimiz de bunlara vermişti. Sonra bunlar yine istediler, Peygamberimiz de yine verdi. Üçüncü bir daha istediler, Peygamberimiz de verdi. Hatta yanında bir şey kalmadı. Sonra şöyle buyurdu:
—Sadaka malından yanımda bulunanı verdim. Başkalarına vermek için sizden kesinlikle bir şey saklamadım. Kim ki dilenmekten sakınırsa, Allah o kimseyi afif (temiz) kılar. Kim de insanlardan müstağni olmak isterse, Allah o kimseye zenginlik ihsan eder. Kim ki sabretmek isterse Allah ona da sabır verir. Sabırdan daha hayırlı, sabırdan daha geniş bir nimet, kimseye verilmemiştir.” (Buhârî, “Zekât”, 50.)Peygamberimiz (sas.) kendisi ve yakınları için sadaka kabul etmezdi. Bir kere torunu Hz. Hasan (ra.) küçük iken sadaka olarak verilmiş olan hurmalardan bir tanesini ağzına koydu. Bunu gören Peygamberimiz (sas.),—Tükür, tükür, bizim sadaka yemediğimizi bilmiyor musun, buyurmuş, Hz. Hasan (ra.) da o hurmayı atmıştı. (Buhârî, “Zekât”, 60.)
Peygamberimizin Alçak Gönüllülüğü
Peygamberimiz (sas.) hem vakarlı hem de çok alçak gönüllü idi. Asla büyüklük taslamaz, bir yere gittiği zaman kendisine ayağa kalkılmasını ve elinin öpülmesini bile istemezdi. Bir defasında adamın biri elini öpmek isteyince Peygamberimiz (sas.) elini geri çekmişti. Bir meclise gittiği zaman boş bulduğu yere oturur, ayaklarını başkalarına karşı uzatmazdı.Peygamberimiz (sas.) bazen ev işlerini bizzat kendisi görürdü, elbisesini kendisi yamar, odasını süpürür, çarşıya giderek lazım olan şeyleri satın alırdı. Hatta ayakkabıları söküldüğü ve yırtıldığı zaman onları kendisi tamir ederdi.
O, şöyle buyurmuştur:
“Kim Müslüman kardeşine alçak gönüllü davranırsa, Allah onu yükseltir. Kim kibirlenir, üstünlük taslarsa, Allah onu alçaltır.” (et-Terğîb ve’t-terhîb, III, 561, hadisi Taberânî rivayet etmiştir.)Peygamberimiz (sas.), zengin, fakir ayırımı yapmaz, kendisini bir hizmetçi bile davet etse, giderdi. Yoksul ve fakirlerle birlikte oturup yemek yer, en fakir kimselerin evlerine giderek hâl ve hatırlarını sorardı.O, hasta olanları ziyaret eder, bunun Müslüman için bir görev olduğunu söylerdi. (Buhârî, “Merdâ”, 4.) Peygamberimiz (sas.) bir hastayı ziyaret ettikçe ona ümit verir, onun nabzını eline alır, alnına dokunur (Buhârî, “Merdâ”, 4.), şifa bulması için dua eder, “İnşallah kurtulacaksınız” derdi. (Buhârî, “Merdâ”, 10.) Peygamberimiz (sas.) hastaları ziyaret ederken ayırım yapmaz, kim olursa olsun ziyaret ederdi.
Bir kere bir Yahudi çocuğu hastalanmıştı. Peygamberimiz (sav.) onu ziyaret etmiş, çocuğun hâl ve hatırını sorduktan sonra onu Müslüman olmaya davet etmişti. Çocuk babasının yüzüne bakmış, babası, “Oğlum, Peygamber ne diyorsa yap” demiş, çocuk da Müslüman olmuştu. (Buhârî, “Merdâ”, 11.) Peygamberimiz (sas.) başkaları konuşurken sözlerini kesmez, onları dinlerdi. Hayatı son derece sade idi. Kendisine verilen yemeği severek yerdi. Sevmediği bir yemek olursa yemez, fakat yemeği asla kötülemezdi.
Arkadaşları ile yaptığı bir yolculuk sırasında dinlenmek için bir yerde konakladılar. Ve yemek hazırlamak için aralarında iş bölümü yaptılar. Peygamberimiz (sas.) de, “Öyle ise ben de yakacak için çalı çırpı toplayayım” demişti. Ashab onun yolunda her fedakârlığı yapmaya, ona yardım etmeye hazırdı. Ancak o, çarşı ve pazardan alınacak şeyleri bizzat kendisi alıp evine götürür ve kimseye yük olmazdı.
Kendisi bir hayvana bindiği zaman yanındakinin yaya yürümesini hoş görmezdi.
Peygamberimiz (sas.) Ashabdan birini ziyarete gitmişti. Dönerken ev sahibi kendi hayvanını Peygamberimize (sas.) vermiş, oğlunun da yaya olarak Peygambere arkadaşlık etmesini istemişti. Fakat Peygamberimiz (sas.) çocuğun yaya olarak yürümesine razı olmamış, onu da hayvana bindirerek yola çıkmıştı.

Peygamberimizin Övülmekten Hoşlanmaması.

Peygamberimiz (sas.), Allah’ın gönderdiği son Peygamber olduğu hâlde aşırı derecede övülmekten hiç hoşlanmazdı. “Efendimiz, en faziletlimiz” gibi sözlerden rahatsız olur, şöyle derdi:“Hristiyanların Meryem oğlu İsa’yı övdükleri gibi beni övmeyin. Şüphesiz ki ben Allah’ın kuluyum. Bana, ‘Allah’ın kulu ve elçisi deyiniz.” (yeter)” (Buhârî, “Enbiyâ”, 4.)
Muavviz b. Afra’nın kızı Rubeyyi şöyle demiştir:
Ben evlenirken Peygamberimiz bize geldi. Benim için yapılan seccadenin üzerine şu oturduğum gibi oturdu. Düğüne gelen cariyeler de onun etrafında toplanarak Bedir Savaşında şehit olan atalarımız için yazılmış olan ağıtları okumaya başlamışlardı. Derken içlerinden biri bir ara “İçimizde yarın ne olacağını bilen bir Peygamber vardır” mealinde bir mısra okudu. Bunun üzerine Peygamberimiz,

—Bunu bırak, böyle söyleme, bundan önce söylediğin gibi söyle, (Buhârî, “Nikâh”, 48, Ebû Dâvûd, “Edeb”, 59.) buyurarak aşırı derecedeki övgüleri hoş karşılamamıştı.Peygamberimiz (sas.) bir kere abdest alıyordu. Arkadaşları onun kullandığı ve döktüğü suyu toplamak istemişlerdi. Peygamberimiz (sas.) niçin böyle yaptıklarını sorduğu zaman, bunun sadece kendisine karşı duydukları bağlılıktan ötürü olduğunu söylemeleri üzerine Peygamberimiz (sas.),
—İçinizden bir kimse, Allah ile Peygamberi sevmek zevkini duymak istiyorsa ağzını açtığı zaman sözün doğrusunu söylesin, doğru kalpli olsun, kendisine güvenildiği zaman güvenini yerine getirsin, başkaları ile bir arada yaşadığı zaman komşuluk haklarına riayet etsin, (Mişkâtu’l-mesâbih.) buyurdu.Bir gün adamın biri Peygamberimizi (sas.) ziyarete gelmiş, bir peygamber huzurunda olduğunu anlayarak titremeye başlamıştı. Peygamberimiz (sas.) ona,—Sakin ol! Ben bir hükümdar değilim. Ben Kureyş kabilesinden kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum.” (İbn Mâce, “Kitabu’l-Et’ime”, 30.) diyerek onu sakinleştirmişti.Peygamberimiz (sas.) o kadar alçak gönüllü idi ki herkesin ona saygı ifade eden kelimeler kullanmasına bile müsaade etmezdi.