Mustafa KALABALIK'ın Köşe Yazısı

Uzun zaman sonra yeniden sizlerleyim.

Tam olarak hazır mıyım, beklentilerim yerine geldi mi bilemiyorum ama, ara sıra yazmam konusunda yakın çevremden ve yıllardır takipçim olan okurlarımdan da sağ olsunlar destek geldiği için burada sizlerleyim.

Biliyorum herkes de bir tuhaflık, her şey de bir tuhaflık var.

Ya da bana öyle geliyor.

Bazen en yakınlarının bile seni anlamadığından şikâyet ediyor!

Ama başkalarının seni mutlaka anlamasını bekliyorsun!

İnsanoğlu olarak, senin duygularının aynısını başkalarının da yaşamasını, düşüncelerine sahip çıkmasını bekliyorsun.

Senin hislerinin, başkalarının da hisleri olmasını istiyorsun!

Senin “vatanseverlik” tanımının aynısını, karşındakinin de kabullenmesini bekliyorsun!

Senin “hain” diye tanımladığını, karşındakinin de tanımlamasını istiyorsun!

Bir şekilde yetkiyi ele almışların, topluma hizmet etme anlayışlarını da mutlak doğru kabul ediyorsun!

Bir “tuhaflık” sezmiyor muyuz bu kendi “mutlak” tanımlamamızda..!

Hoşgörüyü, empatiyi yok mu edelim lügattan!

Ya da kişiselleştirilen, menfaate göre yön değiştirilen taraflılıkta bir tuhaflık sezinlemeyelim mi?

Neyse.

Tuhaf tuhaf şeyler yazdım galiba.

İleride yazacaklarımla daha ayrıntılı bahsederim tüm tuhaflıklardan seçmelerimi.

Tabi benim hissedebildiklerim, kaleme alabildiklerim arasındakileri…

****

Sorumsuz sorumluluklar

Adeta çocukların elinden bardağı düşürüp de kırdığında, etrafına saf saf bakması, “suçlu muyum ki acaba?

Annem, babam ne tepki verecek ki?” dercesine ve dudak büzercesine ağlamaklı olması gibi, toplumun sessiz kesimleri dâhil ezici bir çoğunluğu şaşkınlıkla, tereddütle, korku ve tedirginlikle olup biteni anlamaya, yapılmak istenenleri çözmeye çabalıyor.

Aşırılıklar(!) karşındaki bu sessizlik, tepkisizlik, müsamaha, bakalım ne zamana kadar sürecek, nasıl bir etki ve tepki görecek!

Yetkili makamların, adeta yetki devirlerini yapmışlar da sorumluluklarını devretmişler gibi davranması, hatta bilinmez dış güçleri(!), muhalefet partilerini, siyasi iktidar mücadelesi veren kesimleri suçlamaları, anlaşılmaz gibi geliyor insana!

Ama bir anlamı ve anlatmak istediği elbette ki var..!

Vermek istediği mesajdan ziyade, savunur göründüklerine vermeye çalıştıkları zarar hesapları da.

Bunu görmesi, yorumlaması ve önlem alması gerekenler, elbet ki “BİZ” denilenlerin içindekiler...

Helalleşme, sadece birilerinin tekelinde mi?

Allah ve millet sadece bazılarını mı affetmeli?

“Saflık” hakkı, sadece yetki ve sorumluluk sahiplerinin mi!

Tıpkı kandırılma hallerindeki eşitsizliklerdeki gibi…

Bazen de öğreniyoruz ki; tıpkı başkalarının acılarını, aynı acıları kendileri de yaşadığında fark edenlerin öğrendiği gibi, acılar da gerçekmiş…

Boşuna mı deniyor “ateş düştüğü yeri yakar” diye!

İnsanın yüreğine düşmeyince aynı ateş, hissediyorum dedikleri his, ‘zan’dan öte gitmeyen bir duygu oluyor.

Umuyoruz ki bu acılar bitsin, ülkemizin geleceğini, umutlarını karartan her türlü bela son bulsun.

Umut tohumları saçılsın yurdun dört bir yanına…

Doğru sorunları görmek, doğru soruları sormak, doğru teşhislerde bulunmak, doğru çözümler üretmek, sahip olunan yetkileri doğru anlamak, sorumlulukları doğru sahiplenebilmek lazım..!

Ülkemizin götürülmekte olduğu yer hakkında fikri, öngörüsü, görüşü olanlar; bu yolda yapılması ve yapılmaması gerekenler hakkındaki çekincelerini, sonuçlarını, geleceğimizi hangi mutlu ve mesut günlere ya da nasıl bir karanlığa mahkûm bırakıldığımızı söylemeyecekler mi?

İçinden geçtiğimiz ve gayet açıkça görüldüğü üzere yine tarihi bir dönemden geçtiğimiz, yeni coğrafyaların oluşturulma gayretleri, ülkelerin bölünmesi, yeni ülkelerin kurdurulma gayretleri ve yeni yüzyılın planlamaları varken hem de..

Özellikle de sorumsuz gibi davranan sorumluluk sahiplerinin, yetki kullanımlarında gösterdikleri yetki gasplarını ve tanımsız limit aşımlarını, teferruat gördükleri anayasa, yasa, hukuk, özgürlükler ve inançlar karşısındaki tutumlarından sonra..

Ne tuhaf…!

Ay vurmuyorsa yüzüne, güneş vurmuyorsa pencerene, kabahati ne Ay’da ne Güneş’te ara. Gözlerindeki perdeyi arala” Hz.Mevlana