Çetin Çıldır'ın Köşe Yazısı
Konuşuyor veya yazıyorsanız, gündem ve günceli görmezden gelemiyorsunuz. Son günlerin gündemi CHP’ye yapılan operasyon veya komplo. Siyaseti dizayn etme merakından bir türlü vazgeçmeyen odakların son ürünü. Bu operasyonlardan tüm siyasi partilerimiz geçmiş dönemlerde nasibini aldı. Operasyonları bir ürün olarak görürsek satın almaya devam ettiğimiz sürece üretim devam edecektir. Operasyona uğrayan tarafın karşısında olanlar büyük bir zevk ile kullanmaya, ürünü kendi siyasi ikballerine malzeme etmeye çalışıyorlar. Sıra kendilerine gelince komplo diyerek ayağa kalkıyorlar. Bu tarz operasyonlara, saldırı siyaset kurumunun doğal işleyişinedir. Kongre ile gelen kongre ile, seçim ile gelen seçim ile gider demeyi başaramadığımız sürece peşi gelecektir. Ben operasyon sevmiyorum bu nedenle konumuza dönelim;
Geçtiğimiz günlerde Ulucanlar Cezaevi Müzesini ziyaret etme fırsatı buldum. Yakın dönem Türkiye’sini hatırlatan, yakın tarihimize şahitlik etmiş ve mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir mekan. Siyaset tarihimizin en önemli figürlerinin hayatlarının bir bölümünü geçirdiği onların deyimi ile mektep medrese, 1925 yılında kurulmuş, 2006 yılında kapatılarak müzeye çevrilmiş. Bülent Ecevit’ten, Necip Fazıl’a, Muhsin Yazıcıoğlu’ndan Deniz Geçmiş’e, Nazım Hikmet, Yılmaz Güney ve hafızalara kazınmış onlarca isim. İlk karşılaştığınız bölüm Hilton koğuşları. Bu ismi dalga geçmiş olmak için koyanlar hatırlanmıyor ama dalga geçtikleri daha uzun yıllar hafızalarda kalacak. Oradan tecrit adı verilen hücreler bölümüne geçiyorsunuz. Doğal hâli korunmuş, yapılan canlandırmalar ile sanki o günleri yaşıyorsunuz. Hücreden bir ses yükseliyor.
-Gardiyan vurma, vurma artık ziyaretçim gelmiş…
Tüyleriniz diken diken oluyor. Koğuşlarda mahkum balmumu heykelleri. Fareler bile unutulmamış.
Cezaevinde kalanların fotoğrafları o döneme ait. Siyasi yelpazenin neresinde olursanız olun sizi etkilemiş, hamurunuzu yoğurmuş insanları görüyorsunuz. Koğuşları, volta attıkları mekanları, hamamı ve cezaevi geçmişini anlatan sinevizyon gösterileri. Turun son durağı DARAĞACI. İşte burası filmin koptuğu son nokta. Karşısında duruyor, dünü, bugünü ve yarınları düşünüyorsunuz. Kimi ağlıyor bir kısmı ise kendini tutmaya çalışıyor. Orada dururken aklımdan geçenleri paylaşayım.
1980 sonrası hayatımıza giren piyasa ekonomisi, bunun ürettiği ve körüklediği popüler kültür. Ne kadar ürettiğine bakmadan, sonunun ne olacağını düşünmeden sürekli tüketmeye kodlanan bir toplum. Şöyle etrafınıza bir bakın. İsmini 50-100 yıl sonra hatırlanacağını düşündüğünüz kaç insan sayabilirsiniz. Siyasetçileri geçin, mimar şair, yazar düşünen insanları da geçin, popüler kültürün en önemli ürünü olan futbolda ismi söyleyin. Baba Hakkı, Metin Oktay Lefter olacak ve unutulmayacak bir isim gösterin Bu isim hem futbolcu hem ADAM olacak. Geçtim Necip Fazıl’ı Nazım Hikmet’i şarkıları, besteci görebiliyor musunuz. Fikirleri ile gelecek nesillere ışık olacak bir düşünce insanı bu iklimde nasıl yeşersin.
SON SÖZ=
Bu milletin düşünce hayatına etki etmiş insanları bu cezaevinde misafir etmedik. İşkence ettik, idam ettik, aşağıladık. Bugün oluşan yarını düşünmeyen, günü yaşayan fikri altyapısı olmayan bir toplumun harcı bu cezaevlerinde karıldı. Birkaç yıl sonra hatırlanmayacak popüler starları idol edinen gençliğin altyapısı buralarda hazırlandı.
Buradan CHP’ye yapılan kumpasa geri dönelim. Bu iş kime yarar, siyasi etkileri ne olur, kim Genel Başkan olur ya da kim siyaset sahnesinden silinir. Bu tartışmanın fikir neresinde, ideolojik altyapısı derinliği nerede, gelin Necip Fazıl’ın yargılanmasına ait bir anektodla bitirelim.
Görülen bir mahkemesinde Necip Fazıl’a beraat kararını açıklayacak hakim üstada seslenir.
- Bir daha seni burada görmeyeceğim!
Üstadın cevabı;
- Hayrola tayininiz mi çıkıyor.
Birinci Soru= Ulucanlar cezaevinde zulmettiğimiz Ulu Canlarımızın yer dolar mı?
İkinci Soru= Siyasetçiler dışında 50-100 yıl sonra hatırlanacak 5 isim bileniniz var mı? Yorum bölümüne yazabilirsiniz.
Bunların ışığında CHP Meselesi ne olur.
HADİ ORADAN !!!
Vesselam.

