Çetin Çıldır'ın Köşe Yazısı

Anlatacaklarımı yaşı kırkın üzerinde olanlar daha iyi anlayacaktır. Bizden önceki nesil de biz de geçmişimizden utanan, hatta geçmişini yok sayan bir tarih anlayışı ile yetiştirildik. Analiz yapacak yaşa geldiğimizde ise yeni rejimin oturması için, bir zorunluluk olduğunu düşünmeye başladık. Anadolu'ya göç sonrası kurulan Selçuklu İmparatorluğu'ndan bugüne tek devlet olduğunu savunan tarihçiler de var. Osmanlı İmparatorluğunu Kuran iradenin, Selçuklu’nun uç beyi ve ekibi olduğunu, Türkiye Cumhuriyeti'ni Kuran kadronun Osmanlı'nın paşaları olduğunu düşünürseniz, hatalı bir düşünce olmadığına varabilirsiniz.

Yeni devletin 100. yılına yaklaşırken, Yüzyıl'da ortaya çıkan resim üzerinden son gelişmeleri anlatmaya çalışalım. Siyasi iktidarları bu resme fırça darbeleri atan ressamlar olarak değerlendiriyorum. Yüzyıla yaklaşan tarihimizde bu resmi sadece bakacak kadar kalabilen iktidarlar da oldu, önemli izler bırakanlar da. İnsan ömrünü göz önüne aldığınızda 20 yıllık iktidar süresi çok uzundur. Devletlerin ömrünü düşündüğünüzde ise bu sürelerin o kadar da uzun ve önemli olmadığını görürsünüz. Özetle siyasi iktidarlar önemlidir, ama ben daha çok devlete bakmaya çalışıyorum. Yani resmin bütününe.

1923-46 ekonomik şartlar zor olsa da devletin dış müdahaleler açısından en rahat olduğu yıllardı. II. Dünya Savaşı ve öncesi odak noktası Avrupa'ydı. Aranan soru dünyanın patronu kim olacağı ve Avrupa'nın nasıl dizayn edileceğinin cevabıydı. Bu nedenle belki de en rahat dönemimizi yaşadık. Sonrasında geçmek zorunda kaldığımız çok partili hayat ve yeni dünya düzeninin dayattığı şartlar.

1952 yılına girdiğimiz NATO sonrası kısa bir süre sonra "Yedi Kocalı Hürmüz" dönemi başladı. ABD, İngiltere, İsrail, Almanya, Fransa, Avrupa Birliği ve IMF. Bu evliliklerin hepsi aynı anda olmasa da yıllar içinde tamamlandı. Yapılan her evlilik sonrası belirli alanlar bu ülkelere verildi. Osmanlı'nın son dönemlerinde açılmaya başlayan özel okullar bu dönemde yaygınlaştı. Eğitim ve kültürde bu ülkelerin ekolü ile yetişen çocuklar bu ülkelerin desteği ile iş dünyasında, siyasette ve bürokraside önemli yerlere gelmeye başladılar. Hangi ülke ile problem yaşamaya başlarsınız o ülkenin çocukları seslerini yükseltti. İçimizde ismi bizden olan ama bağlılığı bize olup olmadığı konusu tartışmalı lobiler her geçen gün güçlendiler. İş dünyasının seyrini, bürokrasinin yönünü hatta siyasi iktidarları belirleyecek bir güce ulaştılar. Bir de böyle bir yazı yazdığınızda her şeyi dış güçlere bağlıyorsunuz diyen bir kitle oluşturdular.

Güncele döndüğümüzde görünen tablo, devletin 250 yıldır batıya döndüğü yüzünü doğuya çevirdiği görülüyor. Son dönemlerde yapılan tüm hamleler bu kanaati doğrular nitelikte. ABD ve Avrupa başkentlerini dikkatle izlerseniz gelişmeleri daha iyi anlarsınız. Önce IMF ile boşandık. Bir dönem ülkenin önemli meselesi gelen IMF heyetleriydi artık değil. Sonra Avrupa Birliği ile ayrı yaşamaya karar verildi. Tam boşanma olmasa da ilişki buzdolabına konuldu. İsrail ile yollar ayrıldı. Almanya ve Fransa ile artık son aşamaya geldik. İngiltere dünyada bu işleri en iyi bilen ülke olduğundan her zamanki gibi kendini olayların dışına alarak izleme pozisyonuna geçti ve nihayetinde ABD ile S 400 meselesi, yaptırımlar, İncirlik - Kürecik üzerinden son aşamaya geldik. Barış Pınar Harekatı, Kıbrıs Geçitkale'ye İha - Siha üssü, Akdeniz'de münhasır ekonomik bölge hamlesi Libya. Bir hafta kendinize dünyaya kapatırsanız üç ay gündemi yakalayamazsınız.

SON SÖZ

Nasrettin Hoca'ya sorarlar;

- Hocam dünyanın merkezi neresidir?

- Elindeki değneği önünde ki toprağa vurur ve işte burasıdır der inanmayan ölçsün.

Son dönemlerde dünya başkentlerinin en önemli gündemi Türkiye. Bunu olumlu bulanlarında olumsuz bulanların da olması normaldir. Nasrettin Hoca’nın memleketi Sivrihisar'a pergelin ucunu koyup küçük bir dünya küresi için çizin. Kırım, Ukrayna, Gürcistan, Karabağ, İran, Irak, Suriye, Akdeniz, İsrail, Mısır, Libya, ve Bosna bu kürenin içinde kalacaktır. Dünyanın sinir uçlarını içine alan kürenin tam ortası da Türkiye olacaktır.

İşte böyle bir coğrafyada zayıf olduğumuz bir dönemi evliliklerle geçtik. Evli olduklarımızın hedefi haline geldiğimizde ise boşanma yolunu seçtik. Buraya gelmesinde iktidarın hataları muhakkak olmuştur. Benim gördüğüm her şeyi doğru yapmasaydık da birkaç yıl gecikme ile aynı noktada olacaktık.

Dünyayı dizayn eden küresel yapı etrafımızı dizayn ettikten sonra zaten bizi hedefliyordu. Bunu da yıllar öncesinden ilan ettiler. Önce Irak sonra Suriye devamında İran ve Türkiye. Bu onların ilan ettiği yol haritası. Yani bu durum bir tercih değil ZORUNLULUK. Bu dönemde en çok ses nereden gelecektir?

Bundan faydalanarak palazlanan çocuklardan. Çok bağıranların mezun oldukları okullara ve iş ortaklıklarına dikkatle bakın. Resmin içinde gizlenen resimleri daha iyi göreceksiniz. Masumane bir şekilde olan biteni hatalı olarak görenlere bir sözüm yokta;

Bir de bu açıdan bakın, belki faydası olur.

Bir sözüm de bu devletin ve milletin bu süreci taşıyacak gücü olmadığını iddia edenlere;

BU MİLLETİ TARİH SAHNESİNDE ÖNEMLİ YAPAN ŞEY, ÇOKKEN YAPTIKLARI DEĞİL, YOKKEN YAPTIKLARIDIR.

Vesselam !!!