Osman KEPENEK'in Köşe Yazısı
Uğursuz Mondros Mütarekesinin ardından birçok vatan toprağı gibi kadim vatanımız Türkmenelini de terk etmek zorunda kalmıştık. Mütarekenin hemen ardından İngilizler terk etmek zorunda kaldığımız topraklarda hâkimiyetlerini ilan etmişler ve uzun yıllar boyunca bu işgali sürdürmüşlerdir. İngilizlerin bölgeye ilk adım attıkları günden bu yana tek korkuları güçlü bir Türk devletinin yeniden bu coğrafyaya hâkim olabileceği ihtimali olmuştur. Kerkük, Musul, Telafer, Tuzharmutu ve daha pek çok Türkmen şehrinin Türkiye’ye bağlanmak istedikleri de zaten açıkça ortadadır. Üstüne bir de Hatay’ın Türkiye’ye bağlanma olayı vuku bulunca İngilizler iyiden iyiye çılgına dönmüştür. Hatay’ı kaybetmenin intikamı adeta Irak ve Suriye’de bulunan Türklerden sorulmuş, Türkmen şehirlerinin zengin petrol rezervlerine sahip olduğu anlaşılınca kinleri daha da artmıştır.
Zaman içerisinde bölgedeki Türk varlığı çeşitli yollarla yok edilmeye çalışılmış, asimilasyon politikaları her geçen gün artarak devam etmiştir. Türkmenlere karşı uygulanan bu politikalar Saddam Hüseyin döneminde resmen bir devlet politikası haline gelmiş ve Türkmenler sorgusuz sualsiz sürgünlere gönderilmiş, kurşunlara dizilmişlerdir. 16 Ocak 1980 tarihinde ise Irak Türklerinin önde gelenlerinden beş kişi daha önce haklarında verilen idam cezası gereğince şehit edilmeye başlanmıştır. Türkmen Kardeşlik Heyeti Başkanı Abdullah Abdurrahman, Cemiyet üyelerinden Doç. Dr. Necdet Koçak, Türkmenelinin önemli iş adamlarından tüccar Adil Şerifin idam cezaları uygulanırken, Dr. Rıza Demirci’nin idam edilip edilmediği ise bildirilmemiş ve cenazesi ailesine teslim edilmemiştir. Bu idamlara karşı hukuk yoluyla mücadele etmek isteyen bir grup Türkmen avukatta uzun yıllar mahkûmiyetle cezalandırılmışlar, olayları protesto eden Türkmenler ise sürgüne gönderilerek bir daha Türkmeneli sınırlarına sokulmamışlardır. Olaylar karşısında, Türkiye ne yazık ki gerekli hassasiyeti ve sahiplenmeyi gösterememiştir. Yaşanılan hadiselerin Irak Türklüğüne karşı uygulanan bir asimilasyon politikası ve katliam olduğu devletimizce ilan edilememiştir. Orta Doğu Türklüğü ise bugüne kadar pek çok meselede Türkiye’yi yanında bulamasa da bir asırdır gönlünü ve beynini Türkiye’ye çivilemiş haldedir. Saddam rejimi boyunca çeşitli katliamlara ve sürgünlere maruz kalan Türkmenlerin, ABD işgali sonrasında da, Kürt grupların ve terör örgütlerinin insafına terk edilişi karşısında Türkiye gerekli dik duruşu gösterememiştir. Geldiğimiz noktada Şehit Necdet Koçak’ın idam edilmeden birkaç saat önce eşine söylemiş olduğu vasiyet niteliğindeki sözleri hepimizin hafızalarında ebedi yaşayacaktır.
‘’ “Arkadaşlar, ağaç budandıkça yeşerir. Sizden ricam davayı bırakmayın ve sürdürmeye devam edin. Ben şu anda her zamankinden daha huzurluyum. Allah’ımın huzuruna gönül rahatlığıyla çıkıyorum. Bayrağı size teslim ediyorum. Bu bayrağı şerefle taşıyacağınızdan eminim. Doğruluktan ve Allah yolundan asla şaşmayın. Allah’a emanet olun.”