Uğur Ulusoy'un Köşe Yazısı...
Cumhuriyet Halk Partisi’nde kongre maratonu yaklaşırken, Kocaeli siyasetinde perde arkasında kartlar yeniden karıldı. 19 Ekim’de yapılacak olan il kongresi öncesi ilk adaylık açıklamasını yapan isim, İzmit Belediye Meclis Üyesi Erdem Arcan oldu.
Adaylığını duyurmadan önce gösterdiği zarafet, siyasette artık unuttuğumuz bir nezaket örneğiydi. Arcan, mevcut İl Başkanı Bülent Sarı’yı makamında ziyaret etti. Sarı da aynı olgunlukla rakibinin açıklamasına bizzat katıldı. Düşünün; biri mevcut başkan, diğeri rakip aday… Ama sahnede nezaket var, saygı var, parti kültürüne yakışan bir tablo var.
Sarı, orada yaptığı konuşmada “Ülkemiz siyasi tarihinin en karanlık dönemlerinden geçiyor. Cumhurbaşkanı adayımız 200 gündür tutuklu. Ama biz dimdik ayaktayız.” dedi. Bu söz, hem örgüte hem de kamuoyuna verilmiş bir moral mesajıydı.
Ancak işin perde arkasında, bu zarif görüntünün altında derin fay hatları var.
***
Geçtiğimiz günlerde İzmit Belediye Başkanı Fatma Kaplan Hürriyet, sosyal medya hesabından yaptığı sert açıklamayla dengeleri yerle bir etti. Mevcut İl Başkanı Bülent Sarı’ya olan desteğini “geri çektiğini” duyurdu.
Açıklamasında “İl başkanımızla uzun süredir yüz yüze görüşemiyoruz. Kentteki davetlere katılmasına rağmen bizimle bir araya gelmiyor. Bu tutum kabul edilemez.” dedi.
Siyasi literatürde bu tür çıkışlar, genelde “dostane uyarı” kisvesiyle yapılır ama hedefi bellidir: Mevcut başkanı kamuoyu önünde zor durumda bırakmak.
Kısacası Hürriyet, diplomasi dilini bir kenara bırakıp megafonu eline aldı.
Ve bu açıklama, tam da Arcan’ın adaylığını açıklamasının hemen öncesine denk geldi. Tesadüf mü? Elbette değil. CHP’de hiçbir şey tesadüf değildir.
***
Kocaeli siyasetini bilenler için bu tablo yabancı değil.
Bir dönem Sefa Sirmen – Hikmet Erenkaya ekseninde yaşanan gerilim, bugün Harun Özgür Yıldızlı – Fatma Kaplan Hürriyet hattında yeniden sahneye konuyor.
Parti içi iktidar mücadelesi, yıllardır CHP’nin en büyük handikaplarından biri.
Seçim sathına girilmeden önce birbirini yıpratan kadrolar, sandık geldiğinde “neden kazanamadık” sorusunu birbirine soruyor.
Oysa cevap çok basit: Çünkü enerjilerini rakip partilere değil, birbirlerine harcıyorlar.
***
CHP demokratik bir partidir, bu tartışılmaz. Herkes aday olabilir, her fikir özgürce söylenebilir.
Ancak “demokrasi”nin bir de yönetilmesi gereken bir sınırı vardır.
Zira Cumhurbaşkanı adayı cezaevindeyken, ülke ekonomik buhran içindeyken, örgütlerin koltuk kavgasına düşmesi halka “önceliğimiz iktidar değil, iç hesaplaşma” mesajı verir.
Koltuk savaşlarının en tehlikeli yanı da budur: Halk, umudunu o partide değil, başka yerlerde aramaya başlar.
***
Siyasetin temel etik kurallarından biri, görevdeki belediye başkanlarının parti içi yarışlarda “hakem değil, oyuncu” olmamalarıdır.
Bugün CHP’de yaşanan tablo tam tersi. Belediye başkanları açık açık taraf açıklıyor, aday çıkarıyor, destek bildiriyor.
Bu durum ne demokrasiye sığar, ne de parti terbiyesine.
Belediye başkanının görevi hizmet etmektir, delegelere yön çizmek değil.
Parti içindeki çekişmelere doğrudan dahil olmak, yerel yönetimin ağırlığını siyasetin kirli arenasına taşımaktır.
***
Defalarca yazdım, tekrar yazıyorum:
CHP’nin en büyük problemi dış düşman değil, iç rekabetin dizginlenememesi.
Her kongrede aynı hikâye: Kırgınlıklar, bölünmeler, kırılan kalpler...
Sonuç?
Birbirini yıpratan bir örgüt, dağılmış motivasyon ve giderek uzaklaşan iktidar hedefi.
Kocaeli CHP’si bugün tam da bu sınavdan geçiyor.
Kongre günü yaklaşırken, asıl mesele kimin kazanacağı değil, kimlerin kaybetmeden çıkacağı.
***
Son söz:
CHP’nin yüz yıllık çınarına gölge düşüren bu kavgalar, sadece partiyi değil, ülkenin demokrasi umudunu da zedeliyor.
Unutmayın; iktidara yürüyen partiler birbirini değil, geleceği tartışır.
Sağlıklı ve huzurlu günler dileği ile…