Gazze bombalanıyor… İsrail, bir yandan Filistin’i, diğer yandan Lübnan’ı vuruyor. Her gün yeni bir yıkım, her saat yeni bir acı. Ama bu acıya karşı en fazla ses çıkarması gereken Müslüman dünyadan ya fısıltılar yükseliyor ya da tepkiler, gerçek bir etki doğurmaktan çok uzak.
Sözde "Müslüman ülke" Mısır, Gazze’ye destek için yola çıkan gönüllüleri sınır dışı ediyor. İsrail karşıtı görüntü veren İran, perde arkasında İsrail’le adeta danışıklı dövüş içinde. Açık cephede kavga, arka kapıda denge siyaseti... Bu manzara, ümmetin siyasi parçalanmışlığını yeniden gözler önüne seriyor.
Sosyal Medyada İsyan, Gerçekte Lüks Kuyrukları
Sokaktaki Müslüman ise başka bir çelişki içinde. Sosyal medyada boy boy isyan mesajları, destek paylaşımları... Ama aynı insanlar, en yeni iPhone için kuyruğa giriyor, boykot listesinde yer alan kahvecinin önünde sıraya diziliyor. Üstelik, oradan kahve alan birine de “Sen nasıl Müslümansın?” diye hesap soracak kadar ikiyüzlü bir dil kullanılıyor.
Oysa o kahveyi içen kişi belki de en azından dava savunuculuğu yapmıyor. Ama davayı en yüksek perdeden savunduğunu iddia eden kişi, baştan aşağı boykot markalarıyla donanmış halde geziyor. Bu çelişki değilse nedir?
Marka Tercihi Değil, Vicdan Tercihidir
Boykot; bir ürün alışverişi değil, bir vicdan alışverişidir. Sadece bilinçli bir tüketim değil, aynı zamanda kimliğini, duruşunu ve değerlerini seçmektir. Ancak biz bugün, muadili olanı değil, markalı olanı seçiyoruz. Çünkü markalar, uzun yıllardır bilinçaltımıza yerleşmiş birer pıhtı gibi… Artık oksijen alamayan vicdanlarımızı tıkayan semboller hâline geldiler.
Müslümanların Beyin Ölümü Gerçekleşti mi?
Acı ama gerçek bir tespit: Müslümanların beyin ölümü gerçekleşmiştir. Zulüm karşısında etkili olamayan, gücünü değil, konforunu düşünen, ahlaki tepkisini sadece dijital ortama sıkıştıran bir toplum hâline geldik.
Mazlumların akıbeti artık Müslümanların değil, gayrimüslimlerin vicdanına terk edilmiş durumda. Bu, tarihsel ve ahlaki bir çöküşün göstergesidir. Müslüman coğrafyalar, kendi içlerindeki hesaplarla uğraşırken, gerçek meselelerde ya susuyor ya da yalnızca “mış gibi” yapıyor.
En Müslüman Sensin, Ama En Sessiz de Sen
Herkesin gözünde en Müslüman sen olabilirsin. Ama zulüm karşısında susuyorsan, en aciz de sensin. Paylaşım yapıyorsun, konuşuyorsun, öfkeleniyorsun. Ama bir bakıyorsun, sırtındaki mont, cebindeki telefon, elindeki kahve bardağı... Hepsi boykot edilen markalara ait. Bu nasıl bir tutarsızlıktır?
Davanın sahibi olmak için en çok konuşan değil, en çok tutarlı olan olman gerekir. Bugün utancımız, zulümden çok, bu samimiyetsizliktir.