Ahmet Gökmen'in Köşe Yazısı...

Polis memurları, bu ülkenin kamu düzenini sağlamakla görevli insanlar. Gecesi gündüzü olmayan, tatil bilmeyen, bir düdük sesiyle hayatını riske atan insanlar... Ama ne yazık ki, onların yükünü sadece taşıdıkları silah ya da taktıkları kelepçeyle sınırlı sanıyoruz.

Oysa bugün Türkiye’de bir polis memuru, yalnızca suçla değil, geçim sıkıntısıyla, psikolojik baskıyla, ailevi sorunlarla ve adaletsiz bir sistemle mücadele ediyor.

Yemek Yok, İzin Yok, Huzur Yok

Görevdeyken sağlıklı beslenmek neredeyse imkânsız. Günde 12-14 saat nöbet tutan birçok polis, öğününü sandviçle geçiştiriyor. Çoğu zaman görev yerinden ayrılamadıkları için çevredeki fabrikaların yemekhanesi bir umut oluyor.

Geceleri, soğukta ya da sıcakta beklerken midelerini değil, sadece görevlerini düşünüyorlar.

Ayda 240 saate yaklaşan mesaiye rağmen, fazla mesai ücretlerinin tam olarak ödenmediği yönünde ciddi şikayetler var. Hafta sonu ya da hafta içi izinleri sistematik değil. Polis, sadece görevine değil, ailesine de yetişemiyor.

Çocuğunun okul törenine, eşinin doğum gününe katılamayan binlerce emniyet mensubu var bu ülkede.

Aynı Maaşla İki Farklı Hayat

Her polis yaklaşık aynı maaşı alıyor: 58 bin TL civarı. Ancak bir polis, küçük bir şehirde 7-8 bin TL’ye kira öderken; bir diğeri İstanbul’da 25 bin TL’den aşağıya bir daire bulamıyor. Aynı maaş, iki farklı şehirde iki zıt hayat anlamına geliyor. Büyük şehirlerde ay sonunu getirmek, artık bir polis için mücadeleye dönüşmüş durumda.

Emeklilikte durum daha da vahim. Aktif görevdeyken alınan ek ödemelerin çoğu emekli maaşına yansımıyor. Birçok polis, emekli olduğunda gelirinin yarısını kaybediyor.

Yalnızlık ve Yorgunluk: Sessiz Bir Çöküş

Giderek artan bir başka sorun ise psikolojik yorgunluk. Tükenmişlik hissi, şark görevi baskısı, sürgün korkusu, amir baskısı derken, ruhsal sağlık ciddi biçimde

tehdit altında. Son yıllarda artan polis intiharları, boşanmalar, aile içi huzursuzluklar, sadece bireysel sorunlar değil, toplumsal güvenlik açısından da alarm veriyor.

Üstelik bu insanlar ne sendikalaşabiliyor, ne seslerini yükseltebiliyor. Konuşmaktan, hakkını aramaktan çekiniyor. Çünkü sistem, polise yalnızca susmayı ve katlanmayı öğretiyor.

Kamu Düzenini Sağlayanlar Kamusal Destekten Yoksun

Bu yük sadece polislerin değil, toplumun da sırtında. Çünkü huzur ve güvenlik, tükenmiş, yorgun ve yalnız bırakılmış bir memurla sürdürülemez. Devletin koruyucu eli, kendi kolluk gücünün omzunda olmalı.

Bugün artık bu sorunlar görmezden gelinemez. Polis yalnızca suçla değil, kendi hayatıyla da savaşmak zorunda kalmamalı. Eğer devlet, adaleti sağlayan insanın adaletini korumazsa, toplumda huzur kalmaz.

Unutmayın…

Kelepçe paslanabilir, silah eskiyebilir. Ama bir insan kırıldığında, onu onarmak zordur.