Bazı oyunlar perde açıldığında başlar, perde kapandığında biter.
“Kara Fatma” onlardan biri değildi.
Bu oyun daha salona girerken başladı. Koltuklara otururken, ışıklar kısılırken, ilk cümle kurulmadan önce bile hissediliyordu. Çünkü bu bir tiyatro oyunu değil, bir hatırlatmaydı. Unutmaya zorlanan bir hafızanın yüksek sesle “buradayım” deyişiydi.
Kara Fatma sahnede bir karakterdi belki ama salonda bir duruştu. Alkışlar da bu yüzden yükseldi. O alkışlar yalnızca Su Türkoğlan’ın can verdiği Fatma Seher’e değil; bu kenti hâlâ Atatürk’le, Cumhuriyet’le, Kuvayı Milliye ruhuyla yan yana getirme cesareti gösteren herkeseydi.
Bu yüzden bazı isimlere parantez açmak değil, altını kalın kalın çizmek gerekiyor.
Önce Funda Tüysüz.
Sahnenin önünde de vardı, arkasında da…
Ama asıl olarak yükün tam ortasındaydı.
Yapımcı koordinatörü demek yetmiyor; bu oyunun temposu, nefesi, dengesi Funda’ydı. Bir oyunun tutması bazen oyuncunun sesine, bazen ışığın açısına, bazen de kimsenin görmediği o ince organizasyon çizgisine bağlıdır. İşte o çizgi Funda’nın emeğiyle düz durdu.
Sahne arkasında görünmeyen ama sahnede hissedilen bir emek varsa, o emek buradaydı. Disipliniyle, sakinliğiyle, estetik kaygısıyla ve en önemlisi inancıyla… Bu kentte “kadın emeği” denildiğinde artık sadece alkış alanı değil, alkışı mümkün kılan arka planı da konuşmak zorundayız. Funda bunu sessizce ama çok güçlü bir şekilde yaptı.
Ve elbette ADD Kocaeli Şube Başkanı Taylan Bingöl…
Kolay iş değil bu ülkede Atatürk’ü sahneye taşımak.
Kuvayı Milliye’yi alkışlatmak.
Kadın kahramanlıkları üzerinden Cumhuriyet’i anlatmak.
Taylan Bingöl risk aldı. Ama korkmadı. Kültür-sanatın hâlâ bu kentte bir karşılığı olduğunu, Süleyman Demirel Kültür Merkezi’ni dolduran yüzlerle gösterdi. Sadece bir oyuna ev sahipliği yapmadı; bir duruşun altına imza attı. ADD’nin masa başı açıklamalarla sınırlı olmadığını, sahnede, salonda, halkın arasında var olabildiğini hatırlattı.
Sahnedeki emek ise başlı başına bir saygı cümlesini hak ediyor.
Su Türkoğlan, Kara Fatma’yı oynarken rol yapmadı; taşıdı. Alkışların sık sık oyunu bölmesi boşuna değildi. Ahmet Metehan Şanlı, Barış Temizel, Harika Esra Orhan, İlknur Erişen, Mesut Nöbetçigil, Sibel Erbaş ve Taner Ünal… Her biri Milli Mücadele atmosferini sahnede diri tuttu. Her biri hikâyenin bir yerinden tuttu ve düşmesine izin vermedi.
Yönetmen Ayşegül Yıldız Ulaş’ın rejisi, metni sahnede diri kılarken; Emre Gün ile birlikte kaleme alınan metin, hamasete kaçmadan duyguyu taşıdı. Pınar Sayın’ın hem yönetmen yardımcılığı hem ışık tasarımıyla kurduğu atmosfer, Ülkü Yıldırım’ın ses dokunuşlarıyla tamamlandı. Bu oyunda kim “ben buradayım” dediyse, gerçekten oradaydı.
Kara Fatma sahnede alkış aldı.
Ama asıl alkış, bu oyunun arkasında durma cesareti gösterenlereydi.
Bu kent bir gece boyunca şunu gördü:
Cumhuriyet hâlâ anlatılabiliyor.
Kadın kahramanlıkları hâlâ ayağa kaldırabiliyor.
Ve doğru insanlar bir araya geldiğinde, salonlar hâlâ dolabiliyor.
İyi ki varsınız.
İyi ki bu emeği verdiniz.
İyi ki Kara Fatma’yı Kocaeli’nin vicdanına bir kez daha yazdınız.
Sağlıklı ve huzurlu günler dileği ile…

