Tefekkür Saati - Ayşe Battal
"Sen onların dinine tabi olmadıkça, senden asla razı olmazlar" (Bakara 10)
İşte her yerde ve her zaman rastlanan bir kördüğüm. Bu itikad, bu iman... İşte 'onların' her zaman ve her yerde Müslümanlara karşı giriştikleri savaşın yegâne sebebi! Bu ne arazi çatışması, ne sömürgecilik savaşı, ne askeri çarpışma, ne de türlü maskeler edinen yalancı suret kargaşası...
Hiçbiri değil! Bu bir itikad savaşı! Bu bir iman kavgası!
Rasûlallah s.a.v'i durduramayan Mekke müşrikleri, birçok yönteme başvurdu. Allah Rasûlü'ne gidip; "Ne istiyorsun? Derdin mal ise mal verelim. Kadınsa, en güzel kızlarımızı sana verelim. Büyülendiysen tedavi ettirelim. Makamsa derdin, makam sahibi yapalım. Ama yeter ki vazgeç DİNini anlatmaktan" dediler. Rasûlü Ekrem cevap verdi: "Sağ elime güneş, sol elime ayı da verseler, yine de bu davadan vazgeçmem!"
Bu da yetmedi, müşrikler başka bir yöntem denediler. Dediler ki: "1 yıl senin dediğin olsun, senin dediğin gibi yönetilelim; 1 yıl da bizim dediğimiz olsun, bizim dediğimiz şekilde yönetilelim. Yeter ki vazgeç DİNini anlatmaktan."
Ve bunun üzerine Kâfirun Sûresi vahyolundu: "Sizin dininiz size, benim dinim banadır"
Çok çarpıcı değil mi? İnsanların insanlarla yönetildiği devirlerden biri, Allah emrini veriyor ve "Allah'ın insanları yönettiği" o yüce din doğuyor, İslamiyet... Müşrikler, rahat ve sapkın hayatlarından vazgeçemediği için inkarı seçiyor, yeter ki rahatları bozulmasın!
Kardeşlerim!
Rasûlallah s.a.v'in yaptığı ya da yaşadığı hiç birşey sadece o çağa özgü yapılmadı ya da yaşanmadı. Çağlar öncesinde hangi yolu izlememiz gerektiği, hangi metodu kullanmamız gerektiği açıkça bildirilmiş değil mi?
14 asır geçti...
50 asır geçse de bizim yolumuz belli...
Yolumuz Allah yolu, yolumuz Rasûlü Ekrem'in (s.a.v) ayak izlerinin olduğu yoldur...