Uğur Ulusoy'un Köşe Yazısı...

Bazı oyunlar vardır, sahnede değil, insanın yüreğinde başlar.
Kocaeli Şehir Tiyatroları’nın “Sinan” adlı yeni oyunu tam da öyle bir eser. Taşın, gölgenin, rüzgârın, hatta yıkıntının içinden seslenen bir hikâye…
Bir mimarlık öğrencisinin enkaz altından başlayan yolculuğu, Mimar Sinan’ın Süleymaniye’sine uzanıyor. Ve her sahnede, her nefeste şu soru yankılanıyor:
“Biz hâlâ sağlam bir vicdanla mı inşa ediyoruz bu ülkeyi?”
Tam da Gebze’de yaşanan bina çökmesi faciasının üstüne denk geldi bu oyun…
Yani Sinan görse vallahi utanırdı…
Koskoca bina kendiliğinden birden çöktü.
Ama günümüzde maalesef utanma diye bir şeyi bulmak çok güç.

***

Deprem bu toprakların kaderiyse, onunla yüzleşmek de sorumluluğumuz. “Sinan” oyunu, sadece taşın değil, insanın da nasıl çöktüğünü anlatıyor. Çünkü aslında mesele, binayı değil zihniyeti onarmakta.
Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Büyükakın’ın bir cümlesi, bu oyunun doğumuna vesile olmuş:


“Kentsel dönüşüm sadece binaları değil, zihniyeti dönüştürmektir. Bunun için her aracı kullanmalıyız. Sanat da bunlardan biridir.”


Ve işte o söz, bir sanatçının kalbinde yankı bulmuş.»

***

Genel Sanat Yönetmeni Aydın Sigalı, sahne ışıkları altında o gece gözyaşlarını zor tutuyordu. Çünkü bu oyun sadece bir yönetmenin değil, bir insanın hayalinin sahnelenişiydi.
“Kusura bakmayın, çok heyecanlıyım,” dedi Sigalı, “bir hayalimi gerçekleştiriyorum.”
Sözleri kadar elleri de titriyordu. Çünkü o sahnede, taşla, gölgeyle, rüzgârla konuşan bir ustanın, Mimar Sinan’ın ruhu vardı.
Ve o ruh, bugün de enkaz altındaki her nefeste yankılanıyordu.

***

Sinan’ın mirası sadece kubbeler, kemerler, sütunlar değil. Asıl miras; vicdanla yoğrulmuş bir estetik anlayışı.
Aydın Sigalı, oyunu özetlerken “Sağlam yapı, sağlam vicdanla gerçekleşir” diyor.
Ne kadar doğru, değil mi?
Bugün yüzlerce bina yerle bir olurken, aslında en çok hangi kolon kırılıyor?
Vicdanınki.

***

Mimar Sinan, sadece taşla değil, doğayla da anlaşmış bir bilgeydi.
Rüzgârı hesaba katmış, gölgeyi ölçmüş, suyun sesini bile mimarinin bir parçası yapmıştı.
Yani Sinan, her eserinde aslında şunu söylüyordu:
“İnsanı koruyacak yapı, doğayla kavga eden değil, onunla uyum içinde olan yapıdır.”
Ne yazık ki yüzyıllar geçse de bu öğüdü unutan bir çağdayız.
Bugün şehirler büyüyor, ama vicdanlar küçülüyor.
Binalar yükseliyor, ama sağlamlık duamızda kalıyor.

***

“Sinan”, sadece bir oyun değil; tarih ile bugünün, sanat ile bilimin buluştuğu bir köprü.
O sahnede izlediğimiz şey bir trajedi değil, bir uyarıydı.
Deprem, sadece yerin değil, insanın da içini sarsıyor.
Ve o sarsıntıdan ancak sanatla, bilinçle, vicdanla çıkabiliriz.
Kocaeli Şehir Tiyatroları işte tam da bunu yaptı.
Bir kentin kültürel damarına dokundu, bir milletin unuttuğu hafızayı hatırlattı.

***

Oyun bitince dakikalarca ayakta alkışlandı.
Ama esas alkış, Sinan’ın asırlık sesineydi.
Yıkımlardan ders çıkarmayanlara, vicdanı unutanlara bir tokat gibi çarpan o sese…
Bugün bizlere düşen tek şey var:
O sesi duymak.
Ve tıpkı Aydın Sigalı gibi, hayal etmekten korkmamak.
Çünkü belki de bu ülke, bir kez daha vicdanla inşa edilmeye muhtaç.

Sağlıklı ve huzurlu günler dileği ile...