Mustafa KALABALIK'ın Köşe Yazısı

Son yıllarda yaşanmakta olan daha fazla yerelleşme süreci, yerel halk dinamiklerini, sivil inisiyatifleri ve kültürel değerleri de ön plana çıkarmaktaydı..

Gelişen ve büyüyen bir Türkiye'de, hedeflerin dünya geneline kayan politikaları ve ekonomik güç dengelerine ağırlık vermesi ile merkeziyetçi yapının geldiği noktada yaşanan arayışlar, yerel aktörlerin daha fazla ön plana çıkmasını da gerektirmişti..

Anayasamızın 2. Maddesi; “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, “demokratik”, “laik” ve “sosyal” bir “hukuk” devletidir.” der!

Biliyoruz ki onlarca yıldır, cumhuriyetimizin bu dört ilkesinden öncelikli olarak laiklik üzerinden siyaset yapıldı, politikalar(!) gerçekleştirildi..

Ne kadar demokratikleşme süreç yaşandı!

Ne kadar sosyal devlet olgusu yerleşti!

Ve ne kadar hukuk, adalet üzerine ilerleme kaydedildi!

Başlangıçta AK Parti’nin; “siyaset yerelden başlar” politikasıyla süregelen anlayış farklılıkları,

Hizmetlerdeki farklılaşmayla gelen, sosyal devlet anlayışını yerleştiren yerel yönetim hizmetleri,

Ve, koronavirüs salgını sürecinde, yıllardır beslenerek büyütülen bu emeklerin, 31 Mart ve 23 Haziran seçimleri sonrasında, yerel yönetimlerdeki iktidar değişimlerinden kaynaklı hazımsızlık ile bugün maalesef “yapılanların yıkım siyaseti” haline bürünme çabası!

Bugün, artık toplumun yerel idarelerden beklentilerini de farklılaştırdığını söyleyebiliriz sanırım..

Belediyeler birer ticari kuruluş gibi kar amacı gütmezler ve halktan toplanan gelirleri ve devletten aldığı payları yine halka döndüren hizmet kurumlarıdır.

Özellikle Büyükşehir yasasıyla birlikte belediyelerin işlevselliği artmış, yetkisi, yükü ve görevi genişlemiş, merkezi idarenin birçok görevi belediyelere devredilmişti(r)..

Büyükşehir yasası ile birlikte, aynı zamanda değişen belediyecilik anlayışı, sosyal ve kültürel belediyecilik politikalarını daha önemli bir hale getirmiştir.

İnsanlar artık sadece yol, su, kanal istemiyor.

Bu hizmetler zaten rutin belediyecilik görevleri.

İletişimin son noktaya gelmesi ile daha şeffaf ve görünür olan, karşılaştırmaların daha rahat yapılabildiği günümüzde, artık rutin görevlerin dışında, sosyal, kültürel, sportif hizmetlerin çeşitlenmesi istenmektedir.

Özgürlüklerin genişletilmesi…

Farklılıkların, birbiriyle huzurlu bir sosyal çevrede yaşayabilmesi…

Hoşgörünün her alanda hissedebilmesini de istemektedir artık toplum.

Kısaca artık, devlet yapısındaki gelişmeler sonucu, topluma alıştırılan birçok hizmet hak olarak istenir ve beklenir hale gelmiştir.

Bundan sonra çıkarılacak her engel, engellerden kaynaklanacak mağduriyetler, herkesin siyasi karnesine de işlenecektir..!

Bazı şehirlerde ulaşım daha da ucuzlamış ve daha da düzenli olmuştur. Bazı şehirlerde ise eskiler aranır olmuştur…

Bazı bölgeler ve şehirler çağ atlarken, bazıları maalesef modern gettolaşmaya tabi tutulmuşlardır.

Yapılan görevler (hizmet) karşısında halktan vefa bekleyenler..,

Halkı para kazandıran bir müşteri ve belediyeleri bir ticari işletme gibi gören eski yönetimler..,

Artık kaybetmeye yüz tutmuş, mağdurken mağrur olmuş belirli zümrelerin dayatmalarına karşı, yeni yönetim anlayışlarına özgürlük ve hakkaniyet beklentilerini katmış, sosyal ve kültürel belediyecilik ana rekabet ve karşılaştırma unsuru olarak ortaya çıkmıştır.Elbette ki belediye bütçesini en rantabl şekilde kullanmak, personeli verimli çalıştırmak yerel siyasi kadroların ve en başta da belediye başkanının görevidir.

Peki, belediyelerimizin bütçesi rantabl olarak kullanılıyor mu?

İşte bu sorunun cevabı da genellikle sorunlu!

Ar-Ge ve toplumsal talep, beklenti ve duyarlılık eksikliği..,

Şehirlerin önceliklerinin karıştırılması..,

Yönetimlerin, kendisinin ve çevresindekilerin yeterli gördüklerini toplum için de yeterli gören anlayışları..,

Kişisel veya belirli zümrelere rant sağlama düşünceleri, maalesef mali kaynakların da rantabl olup olmamasına bakılmadan harcanmasına da sebep olabiliyor…

O düşüncede olan yönetimler, yaptıkları eserleri(!) ile övüne dursunlar, gerçekte harcanan mali kaynaklarla daha fazla vatandaşı mutlu edecek, eserlerini(!) kullanmalarına sebep olacak projeler yapılabileceği gibi, eserlerinin(!) yerlerini bile bazen, toplumsal ve kültürel gerçeklikleri görmezden gelerek, sadece belirli zümre rantları üzerinden harcayabiliyorlar…

Yine de yaşanan bu gelişmeler, daha da bilinçli bir toplumun oluşumuna, bir o kadar da daha da memnuniyetsiz bir toplumun yetişmesine sebep olmaktadır.

Ancak sanırım önemli olan, devletin tanımlamasındaki birbirinden önemli ama ayırt edilemez olan dört ilkenin, gerekliliğini yerine getirme gayretlerinin baki olması...

Bazen demokratikleşmemiz, bazen laikliğimiz, son yıllarda da genellikle hukuk devleti olup olmadığımız tartışıladursun, sosyal devlet olgusunun gelişmesi, toplumun bilinçlenmesinin en önemli ilkesi olarak önemini daha da arttıracak, önümüzdeki yılların siyasetinde belirli olacaktır sanırım…