Yakın zamanda çok kıymetli bir arkadaşımla kılıç otu veya diğer adıyla sarı kantaronun sirkesinin yapım yöntemini ve faydalarını konuştuk.

Özellikle sirkesiyle ve taşıdığı şifayla dikkat çeken bu mucizevi bitki, doğanın kıymeti az bilinen hazinelerinden biridir.

Bazı kıymetler vardır ki, göz önünde durmasına rağmen çoğu kişi fark etmez. Doğa, bu sessiz hazineleri ihtiyacı olana fısıldar. Sarı kantaron da işte böyle, görünenden fazlasını taşıyan, içindeki şifayı sessizce sunan bir bitkidir.

Sanki doğa onları sadece şifa için yaratmış. Ne süslü isimleri vardır ne de market raflarında albenili paketleri… Ama bilen bilir, tanıyan unutmaz. Sarı kantaron da onlardan biridir.

Toprağın suskun köşelerinde yetişir. Güneşli yamaçları sever. Çünkü kendi de adeta bir güneştir: Sarı çiçekleriyle insanın içini ısıtır, moralini yerine getirir. Ama sarı kantaronun şifası sadece çiçeğinde değil, yaprağında, sapında, hatta sirkesinde bile gizlidir.

Sarı kantaron, halk arasında en çok “kırmızı yağ”ıyla tanınır. O parlak sarı çiçeklerin zeytinyağına yatırılıp güneşte bekletilmesiyle zamanla kırmızıya dönen bir yağdır bu. Renk değişir, ama özü kalır. Cilt yanıklarında, açık yaralarda, morarmalarda bu yağın mucizesine şahit olan çoktur. Sürünce yakmaz; sükûnetle işler, iyileştirir.

Ama sarı kantaron sadece bedeni değil, ruhu da onarır. İçeriğindeki hiperisin ve hiperforin adlı maddeler, sinir sistemini incitmeden düzenler. Hani bazen insanın içi sıkılır, gece uykusu kaçar, hiçbir şeyden keyif alamaz ya… İşte o zamanlar için kantaron çayı birebirdir. Hafif bir teselli gibidir. Ne uyutur, ne uyandırır sadece dinginleştirir.

Bazıları için belki de en az bilinen hali: Sarı kantaron sirkesi.

Evet, bu bitkinin çiçeklerinden evde sirke de yapılır. Temiz bir cam kavanoza taze çiçekleri doldurup, üzerine doğal elma sirkesi ya da üzüm sirkesi eklenir. Güneşte 15-20 gün bekletilir, sonra süzülür. Bu sirke, cildi tonikler gibi temizler, saç derisini besler, hatta yaraları silerken kullanılır. Sadece harici değil, birkaç damla suya karıştırılıp içildiğinde mideyi rahatlatır, bağırsakları destekler.

Ama her şifalı şey gibi, kantaron da ölçü ister.

Yağı sürüldükten sonra hemen güneşe çıkılmaz, çünkü ciltte leke bırakabilir. Çayı günde bir fincanla sınırlı kalmalıdır. Sürekli içilmez; ara verilerek, ihtiyaç halinde kullanılır. Özellikle antidepresan ilaç kullananların doktoruna danışmadan almaması gerekir.

Değerli okuyucularım,

Sarı kantaron, dikkat çekmeye çalışmaz ama dikkatle yaklaşana çok şey verir. Ruhunuzu kırmadan onaran, cildinizi yakmadan iyileştiren bu bitki, modern çağın telaşına karşı doğanın yavaş ama derin cevabıdır.

Görünmek istemez ama kaybolmaz da. Onu bulanlar, yeniden kendini bulur aslında.

Bu yüzden bir gün siz de sarı kantaronla yolunuz kesişirse, onu sadece bir bitki değil, bir dost gibi görün.