Mustafa Kalabalık'ın köşe yazısı...!
Ulusal medyamızda da kendine yer bulan İzmit Belediyesinin Nikah ve Düğün salonlarını “1 TL” olarak belirlemesi kararı, yerel bazı siyasilerin düzeylerini ortaya çıkardı.
Hep bir ağızdan “biz yaptık ki” sevinçleri ile rol kapmalar mı dersiniz, eski de olsa makamlarının ağırlığını hiç hesap etmeyen belediye başkanının alaycı “biz yaptık kiii” sevinçleri mi dersiniz…
Çok komik oluyorlar da farkında değiller.
Hadi onlar yaşını başını almışlar, ununu elemiş eleğini duvara asmışlar.
Gençlere ne demeli!
Sanırım onlar da hala olgunlaşamamışlar.
Meclis üyesi olmuşlar ama büyüyememişler…
Hazır konu nikah salonlarının “1 TL” yapılmasıyken, aklıma gelen bir fıkrayı sizlerle de paylaşayım.
“Nikah”
Bir nikahta imzalar atıldıktan sonra herkes gelin ve damadı tebrik için ayağa kalkar.
İş bu ya tam da bu sırada elektrikler kesilir.
Herkes "aaa" diye tepki verirken, damadın annesi düşüncelerini hayli sesli bir şekilde dile getirir.
“Daha ilk dakikada oğlumun hayatı karardı”
Bu fıkra, İzmit Belediyesinin “1 TL” kararına, siyaseten bir gol atma sevdasıyla kaynana gibi sevinenlere gelsin…
**
Madem bu kadar yardımsever, hayırseverdiniz de, elinizi tutan, aklınızı kiraya veren mi vardı bunca yıldır…
Haa, hayırsever demişken de! Başka bir fıkra aklıma geldi.
“Hayırseverlik”
Şehrin hayırsever vakıflarından birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler.
Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu.
- "Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 dolar, ancak bugüne kadar hiçbir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?"
Avukat bir süre düşündü, sonra:
- "Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin birkaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi?"
Görevli utandı:
- "Şey... hayır."
- "Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu?"
Görevli utancından kıpkırmızı kesilmiş bir halde özür dilemeye çalışırken avukat onun sözünü kesti:
- "Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?"
Görevli yerin dibine geçmişti sadece,
- "Hayır, hiçbir bilgim yoktu ..." diye mırıldanabildi.
Avukat bir kez daha onun sözünü keserek devam etti:
- "Pekâlâ, ben onlara zerre miktar para vermezken size niçin vereyim?
Bu fıkra da, neden yıllarca yapılması gerekenleri görmeyip, yapmayıp, halkı değil de rantı düşünenlere gelsin…