Ahmet AKÇAALAN'ın Köşe Yazısı

" Türkiye ne çektiyse sahte Atatürkçüler, sahte cumhuriyetçilerden, sahte milliyetçilerden, sahte İslamcılardan, sahte demokratlardan ve yalancı siyasetçilerden çekti. Eğer bu sorunu çözeceksek önce bu sahteciliğe son vereceğiz. Siyaseti sahtecilik ve yalancılıktan kurtaracağız. Sahtecilikten ve yalancılıktan bu siyaseti kurtarmadan ülkeyi selamete götürmemiz mümkün değildir."

Rahmetli BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu aslında yazmak istediklerimi böyle özetliyor.

Bu ülkede yıllardır Atatürkçülük birilerinin tekeli oldu. Onlar dışında kimse Atatürk’ü sevemez, sanki en çok onlar Atatürk’ü sever gibi bir cetvelle insanları bıktırdılar.

Giyim ve konuşmalar üzerinden Atatürk sever cetveli koydular. Kendi ölçülerine göre insanları aydın ve cahil olarak sınıflandırdılar.

Bunların hepsi bu topraklarda yaşandı.

Nitekim bu tepkinin farkına varan samimi Atatürkçüler, 80 milyonun değeri Mustafa Kemal Atatürk olduğunu haykırmaya başladılar. Öz değerlerimize sahip çıktılar.

Atatürk’ün bu ülke için önemini ve değerini güncel güç odaklarının yanına giderek görmezden gelenler ise ilk krizde kendilerine geldiler. 15 Temmuz kalkışması gibi bir hain saldırıda yeniden Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet’e sarıldılar.

İşte Atatürkçülük tekelleşmesinin karşısına birileri din tekelleşmesini koydu. Bu din tekelleşmesi manevi duyguları sömürerek çok hızlı yayıldı. Vatandaşın inanç özgürlüklerine ulaşmak adına verdiği samimi mücadeleden faydalanarak suiistimal edenler din tekelleşmesini başlattı. Aslında bu din değil cemaat tekelleşmesiydi. Bunlara en çok inanan biziz, bizim cemaatin yolu en doğru din yarışına girdiler. Hatta öyle ki İslamiyet içerisinde cemaatler köşe başlarını tutma, iş kovalama, makamlara adam yerleştirme yarışına düştüler. Ahiret maksadından çıkarak yönetme hırsına düştüler.

Vurgulamak istediğim uzun yıllardır Türkiye’de ekonomik olarak ihalelerde yaşanan tekelleşmenin, dışında inanç ve milli tekelleşmeler var.

Son tekelleşme ise milliliktir.

İnsanların siyasi görüşlerine göre, giyimlerine göre kararlarına göre millilik cetveli koyarsanız geçmiş yıllarda yapılan hatayı yaparsınız.

Birileri kendi cetveline göre millilik dayatması yapıyor.

Böyle bir tabloda milli bütünlüğü nasıl yakalayabiliriz?

“Şu kurumda hain var, bu kurumda hain var” denilerek hatta olmasında dahi toplum içerisinde size yakın ve uzak olması millilik sınıflandırması yapacağınız anlamına gelmez.

Bu sınıflara ayırarak milli notu verme söylemi ne kadar sürecek bilmiyorum.

Benim bildiğim millilik birleştirir, bütünleştirir.

Millilik ülkesi adına üretmektir, vergi vermektir, dertlenmektir, çaba sarf etmektir.

Irkına, dinine, düşüncesine bakamazsınız.  

Ülkesine bir şekilde katkı sağlamaktır.

Alınan her kararı millilik olarak nitelendirip, karşı çıkanları desteklemeyenleri gayrı milli olarak nitelendirmek bu ülkeye yapılacak en büyük ihanettir.

Çünkü bu millet, millilik konusuna siyaset bulaştırmazsanız, bir cetvel ile ölçmeye kalkmazsanız milli olabilmenin tarih sahnesinde somut örneğidir.

Binlerce yıllık planları bozan bir millettir.

Bakın korona virüsüne diğer ülkelere, herkes birbirinden kaçarken, marketleri yağmalarken bu millet daha çok birbirini aramaya başlamıştır. Birkaç kişinin markete, kolonyaya koşması ile bu milletin şuurunu değerlendiremezsiniz.

Bu milletin ruhu ve şuuruna yıllarca saldırdılar.

Onların başaramadıklarını biz kendi kendimize yapmayalım.

Millilik ölçer cetvelini atın gitsin.

Bu ülkeye bir çivi katkısı olmayanların, militan ve trol paylaşımlarına itibar etmeyin.

Bakın İHA ve SİHA’ları üreten Selçuk Bayraktar şuan milletin gönlündedir.

Bakın Toyota Ceo’su “bir yıl işçi çıkartmayacağız” demiştir milletin gönlündedir.

Korona virüsünü Allah’ın izniyle yeneceğiz, birlikte başaracağız.

80 milyon olarak bunu başaracağız.

Özellikle bugünlerde bu birlikteliğe daha çok ihtiyaçımız var. 

Ama şu millilik ayrımı ülkemizin önüne gelecek en büyük tehlike olarak görüyorum.

Gergin bir hat…

Bu hattan ülkemizi çıkarmalıyız…