Mustafa KALABALIK'ın Köşe Yazısı

Bugün bir hadsizlik yapasım geldi.

Ulusal medya içinde uzun yıllardır kendine yer edinebilen bir zat-ı muhteremin dertlendiği şeyi, ben de dert ettim kendime…

İsmi lazım değil!

Bu zat-ı muhteremin, bu coronavirüs salgını süresinde dert ettiği şeye bakın!

Adam, binlerce işyeri kapanmış umurunda mı bilmem!

Adam, yüzbinlerce çalışan işinden olmuş umurunda mı bilmem!

Adam, milyonlarca insan devletinden babalık, şefkat bekliyor umurunda mı bilmem!

Adam, yüzlerce meslektaşı(!) haksızca(!) mağdur ediliyor umurunda mı bilmem!

Adam, 24 Mart’ta partilerinden disiplin nedeniyle ayırılanları dert etmiş kendisine…

PES yani PES…

Ne kadar da demokrat!

Ne kadar da haksızlıkların yanında!

Arkadaş diyor ki;

“CHP aday göstermeyince Kırklareli’nde bağımsız aday olan ve seçimi de kazanan Mehmet Kesimoğlu’nun yanında yer alan, mitinglerine katılan bütün CHP’liler disiplin kuruluna sevk edilmişti.

Kararlar çıkmış. İhraç edilenler var, kınama alanlar var, hiç ceza almayanlar var.

Ama işin en ilginç yanı şu: Bu kararlar, ilgililere 24 Mart tarihinde postayla bildirilmiş.

24 Mart. Yani Türkiye’de virüsten 44 kişinin öldüğü, 1872 kişiye korona tanısının konduğu gün.

Millet can derdindeyken... Herkese “Evde kal” çağrısı yapılırken... Kimsenin gözü korona dışında bir şey görmezken...

CHP Genel Merkezi’ndekiler, Kırklareli’ne pullu zarflı postalar gönderip “İhraç edildin, ceza aldın, kınandın” falan diye karar bildirmişler.”

*

Hakkını yemeyelim ama…

Kanal İstanbul ihalesinde de itirazları olmuş(!) ve demiş ki;

“İhale çok zaruri ihtiyaçlar kapsamında mıydı?

Birkaç görevlinin ağızlarına maske takarak Kanal İstanbul kapsamında iki köprünün ihalesini yapması, olacak şey miydi?

Yapılan iş de iki şeye neden olmuş!

BİR : “Millet can derdindeyken...” diye başlayan haklı eleştirilerin yükselmesine...

İKİ : Bu ihale yapılana kadar pek bir varlık gösteremeyen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, bu ihaleyle birlikte gayet enerjik ve gayet dinamik bir biçimde ortaya çıkmasına...”

Arkadaş demiyor ki;

“Türkiye’de virüsten her gün onlarca kişinin öldüğü, binlerce kişiye korona tanısının konduğu gün, Millet can derdindeyken...

Herkese “Evde kal” çağrısı yapılırken...

Kimsenin gözü korona dışında bir şey görmezken...”

Ne bu acele? Ne bu yangından mal kaçırırcasına ihale?

**

Ya ne diyor bu arkadaş ve neyi dert ediyor kendine!

Bu ihale yapılana kadar pek bir varlık gösteremeyen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, bu ihaleyle birlikte gayet enerjik ve gayet dinamik bir biçimde ortaya çıkmasını dert ediyor..

Dert ettiği şeye bak!

Hülasa, Ne demiş Hz.Mevlana;

Üzülme !

Dert etme can!..

Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan. Ne mutlu sana!

Elinde olmayanları söyleme bana.

Elinde olanlardan bahset can!

Üzülme !

Geceler hep kimsesiz mi geçecek? Gidenler dönmeyecek mi?.. 

Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede veya bir bahar sabahında karşına çıkmış.

Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta.

Gel-git’ lerin olmadığı bir hayat düşünebilir misin?

Hüzün olgunlaştırır. Kaybetmek sabrı öğretir.

Sen sanır mısın ki dert kötüdür. Hayır!

Dert devaya bir davetiyedir.

Dert ve düşkünlük yer alçağına benzer, deva ise suya.

O yüzden nerede dert varsa deva oraya koşar. Neresi alçaksa su oraya akar.

O halde derdini sev, ilahi rahmeti celbeden kırıklığını nimet bil...